1240 yılı yaklaşırken bu Kral’ın Hıristiyanlar’ın bekledikleri İsa Mesih olacağı iyimserliği ortalığı kaplamıştı. Yahudiler ise bu Kral’ın Davut peygamberin soyundan gelecek olan kendi Mesihleri olacağı inanandaydılar. Söz konusu matematikçiler, gelecek olan Kralın kimliğini bilmediklerini ama 1240 sayısında gizlenmiş olan “Şifreyi” çözdüklerini söylemişlerdi. Buna göre Hıristiyanların takviminde 1240 yılı, Yahudi takvimindeki 5000 yılına denk geliyordu. Mesih’in 6. bin yılın başında geleceğine dair İncil’de Kehanetler vardı. Bu büyük kehanetler uzun işlemlerle çözülmüştü. Yıl 1240 olunca, kızılca kıyamet koptu Avrupa’da, Beklenen Kral gerçekten de geldi, ama Kral ne İsa’ya tapanların ne de Musa’ya bağlılık duyanların Kralı’ydı. Gelen Türk Hanı Batuhan’dı (Cengiz’in oğlu), Ünlü Altın Orda Devleti’nin Büyük Hakan’ı! Kehanet ve Hermetik hesaplar doğru çıkmış ama beklentiler yanlış çıkmıştı!
İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar..
Kader böyle imiş ey şanlı paşa
Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa..
Kalktım, "Gelin ardımdan!" dedim bunlara. Aldım, aşağı kata indirdim ardımdan. Orda penceresi demir parmaklıkla çevrili bir odam var. Geniş, yüksek bir oda. Orta yerde koca tahtadan çok ağır bir kapağı var ağzında.
"Açın şunun kapağını!"
İki kişi tutup açtılar.
"Bakın içine!" dedim.
Tabanlarını kaldırıp baktılar: Sarı limon dilimine benzer, sırt sırta, üst üste bir dolu altın! Altınlar boynunun boğum yerine dayanmış küpün. Dolmasına iki parmak.
"Bundan sonra benimki tamamdır yârenler!" dedim. "Ama yeni bir kadı gelirse, onunki boş olacak: Bomboş! Dolduracaksınız böyle! Hesap kitap, ne gerekse yapın, kararınızı verin. İsterseniz gönderin arzuhalinizi, isterseniz yırtın. Gönderirseniz, karşılığı gelenece ben bu iki parmak boşluğu tamam ederim. Bana göre hava hoş. Ama siz, kadı için sıfırdan başlayacaksınız."
Zavallılar birbirine baktı. Tek söz bulu söyleyemediler yüzüme karşı. Karşımda epeyce yutkundular. Sonra yazılmış arzuhali çıkarıp gözümün önünde yırttılar.
Türkler, Yunanı püskürtmüştü..
Haber masadan masaya yayıldıkça, şarkıya katılanlar susmaya başladılar.
Sonunda güzel şarkıcı da bir felaket olduğunu sezerek şarkıyı kesti. Bir İngiliz subayı
telefona koştu. Ekrem ile Seyfı dikkat kesilmişlerdi.
Haberi duyup da sokağa dökülmüş heyecanlı Türklerin söylediği bir marş, yavaş yavaş sessizliği dağıtmaya başladı:
İzmir'in dağlarında çiçekler açar
Altın güneş orda sırmalar saçar
Bozulmuş düşmanlar yel gibi kaçar..