İnsanlarda, görünen beş duyunun dışında bir altıncı duyu daha vardır. Biz buna rahatça dini duygu deriz. Nitekim görünen beş duyunun kendilerine has duyum sahaları vardır. Her biri kendi sahasında vazife görür. Meselâ göz için görülecek şeyler vardır. Kulak için işitilecek sesler vardır v.s.. Tıpkı bunun gibi dini duygunun da bir takım tesir ve faydaları vardır ki, bunlar, Doğulu'ların vazgeçilmez bir unsuru olarak devam eden bu duygunun hususiyetleridir. Nasıl ki, görünen beş duyudan birini kaybeden kimse o organın duyum sahasından mahrum kalır, fevkalâde durumlar dışında, başka bir duyu organıyla onun hissettiklerini hissedemezse, bir duyu organı ne kadar sağlam olursa olsun başka bir organın vazifesini yapamazsa, aynı şekilde beklenmedik bir olayın etkisiyle veya fitraten noksan olması sebebiyle dini duyguyu kaybeden kimse, onun duyum sahasını hissedemez,. Ondan mahrum kalır. Onu ne tasdik, ne de tasavvur edebilir. Tıpkı görünen yıldızları kesinlikle inkâr edip direten inatsı bir kör ve kaynaşan dünyayı ne çağıran ne de cevap veren hiç kimsenin bulunmadığı ölüler şehri zanneden bir sağır gibidir. İşte dini duygudan mahrum olan kimse de böyledir.
Sayfa 319Kitabı okudu
Belki altıncı bir duyu keşfedilecek ve geliştirilecek; ama o zorlu, o gizem ve mutluluk dolu yaşam hep aynı kalacak. Ve bin yıl sonra insanoğlu, tıpkı şimdiki gibi, "Off, yaşam ne güç! " diye inleyecek ve bu­nunla birlikte yine tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak, ölmek istemeyecektir.
Reklam
Bizden sonra insanlar balonla uçacaklar, ceketlerin modası değişecek, belki altıncı bir duyu keşfedilecek ve geliştirilecek ama o zorlu o gizem ve mutluluk dolu yaşam hep aynı kalacak ve 1000 yıl sonra insanoğlu tıpkı şimdiki gibi "Off! Yaşam ne güç!" diye inleyecek ve bununla birlikte yine tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak ölmek istemeyecektir.
Bizden sonra insanlar balonla uçacaklar, ceketlerin modası değişecek, belki altıncı bir duyu keşfedilecek ve geliştirilecek; ama o zorlu, o gizem ve mutluluk dolu yaşam hep aynı kalacak. Ve bin yıl sonra insanoğlu, tıpkı şimdiki gibi, " Off, yaşam ne güç!" diye inleyecek ve bununla birlikte yine tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak, ölmek istemeyecektir.
Hadi! Bizden sonra insanlar balonla uçacaklar, ceketlerin modası değişecek, belki altıncı bir duyu keşfedilecek ve geliştirilecek; ama o zorlu, o gizem ve mutluluk dolu yaşam hep aynı kalacak. Ve bin yıl sonra insanoğlu, tıpkı şimdiki gibi, "Off, yaşam ne güç!" diye inleyecek ve bununla birlikte yine tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak, ölmek istemeyecektir.
Bir kâğıt bırakmış. “Kendi kendimden nefretimin çirkinleştirdiği...” Ha... Evet... Bir kelime daha var, şimdi hatırladım: “Kendi kendimden nefretimin çerçevelediği ve çirkinleştirdiği bir dünyada yalnızım.” Bu cümle her şeyi söylüyor. Şaşıyorum. Meral’in kendi kendisini bu kadar kısa bir ibare içine sığdırabilmesindeki başarıya hayret ediyorum.
Reklam
altıncı duyu var, iç ses. Bu duyu sana kendin ve her şeyin sonsuz kaynağı hakkında bir şeyler söyler. Bu duyunun keşfedilmesi gerekir.
Birden bana söylenen korkuyla ilgili bir şeyi anımsıyorum. Makineli tüfek ateşi altında insan vücut derisinin varlığını duyumsuyormuş. Altıncı bir duyu ortaya çıkıyormuş.
Hadi!Bizden sonra insanlar balonla uçacaklar,ceketlerin modası değişecek,belki altıncı bir duyu keşfedilecek ve geliştirilecek;ama o zorlu,o gizem ve mutluluk dolu yaşam hep aynı kalacak.Ve bin yıl sonra insanoğlu,tıpkı şimdiki gibi,"Off,yaşam ne güç!"diye inleyecek ve bununla birlikte yine tıpkı şimdiki gibi ölümden korkacak,ölmek istemeyecektir.
Proprioseptif duyu üzerine...
Etkilendiğimiz, farkına vardığımız ve varlığından mutluluk duyduğumuz beş duyumuz vardır. Bu duyular duyumsanacak dünyayı bizim için yapılandırırlar. Başka duyular da vardır -gizli duyular, altıncı duyular- en az diğerleri kadar yaşamsal ama söze dökülmemiş ve farkına varılmamış duyular. Bunlar, bilinçdışı, otomatik ve keşfedilmesi gereken duyulardır. Tarihsel olarak keşfedilmeleri gecikmiştir. Viktorya döneminde "kas duyusu" olarak adlandırılan eklem ve tendonlardaki reseptörlerin vasıtasıyla bedenin, uzuvların göreceli pozisyonunun fark edilmesi 1890'lı yıllarda yalnızca tanımlanmıştı (ve "özduyum" olarak adlandırıldı). Bedenimizin boşlukla hizalı ve dengede durmasını sağlayan karmaşık mekanizmalar henüz bu yüzyılda tanımlandı ve gizemleri henüz çözülmüş değil. Belki de iç kulağımızın, vestibüllerimizin ve bedenimizin duruşunu yöneten diğer gizli reseptör ve reflekslerimizin değerini ancak uzay çağında, yerçekiminden uzak bir yaşama kavuştuğumuzcia anlayacağız. Normal bir insan için, normal şartlarda bunların varlıkları belirgin değildir. Ama yoklukları oldukça önemli bir etki yaratabilir. Eğer gözardı edilen gizli duyularımızda yanlış (veya saptırılmış) bir duyum varsa, çok tuhaf, bir anlamda körlük ve sağırlığa benzer, dile dökülemez bir yaşantı gelişir. Eğer özduyum tamamıyla bozulmuşsa beden kendine kör ve sağır olur, (Özduyum anlamına gelen proprioception'ın, Latince kökü pmprius'un belirttiği gibi) kendine "sahip olmayı" ve kendini kendi gibi hissetmeyi yavaş yavaş bırakır.
Sayfa 92
314 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.