Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kendini görme ve inceleme yeteneği, ahlaki kararlar verebilme ve onları edime dönüştürebilme yeteneği ve intiharında sergilediği zihinsel ve fiziksel cesaret: "Kendi canını aldı" ifadesi kullanılır genelde ama Adrian aynı zamanda kendi yaşamının sorumluluğunu üstüne aldı, onun komutasını üstlendi, onu ellerine aldı ve sonra da ellerinden çıkardı. Ne kadar azımız -geride kalan bizler- aynı şeyi yaptığımızı söyleyebiliriz? Düşe kalka yaşayıp dururuz, yaşamın başımıza gelmesine izin veririz, azar azar bir anılar deposu oluştururuz. Birikim sorunu işte bu noktadadır ancak Adrian'ın kast ettiği anlamda değil, sadece basit toplama ve yaşama eklenmesi anlamında. Şairin dediği gibi, toplamayla artış arasında bir fark vardır.
Toplumun işlediği en büyük suç, çocukları için harcaması gereken parayı çocuğu ve kendi kendisini yok etmek için harcıyor olmasıdır. Toplum, sorumluluğundaki koğuşa ait olan parayı boşa harcayan bir gardiyan gibi davranmaktadır. Yetişkin dünyası sadece kendisi için bir şeyler inşa eder ve harcar, oysa sahip olduğu zenginliğin bir kısmının
Sayfa 230 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okudu
Reklam
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
Atsız'ın Kalem Kavgaları ve Kalem Kavgalarında Atsız Üslubu 1930'lardaki kalem kavgaları: Atsız, kalem kavgalarıyla da tanınmış bir isimdir. Onun deyişiyle "mürekkepli kalem tartışmaları” ilk yazı hayatından vefatına kadar sürer. Bu tabiri Atsız, 1956 yılında Ocak gazetesinde yazdığı "Bir Felsefe Öğretmeninin Yanlışları"
Ayrıca ölmekten vazgeçmekten, yani uçurumun kenarında olup tam atlayacakken bir adım gerilemekten, uzatılan sıcak eli titreyerek tutmaktan da öteydi bu. O kadar basit değildi. Aynı örnekten gidecek olursam, diyebilirim ki uçurumun kıyısındaymışım, ama ayaklarım toprağa değil küçücük bir taş çıkıntısına basıyormuş, üstelik bir şişe viskiyi devirmişim. Geri dönmeye karar vermem yetmiyormuş, çünkü o halimle kurtuluşa yürüdüğümü sanırken uçuruma yuvarlanmak da varmış. Önce ayılmalıymışım, gözlerim ve zihnim de eski berraklığına kavuşmalıymış ki, adımımı nereye attığımı bileyim...
Sayfa 161Kitabı okudu
FİKİR YAZILARINDA VE KALEM KAVGALARINDA ATSIZ ÜSLUBU Bu bölümde Atsız'ın romanlarındaki üslup üzerinde durmayacağız. Romanlarını incelerken bunu yaptık. Burada aslında iç içe girmiş bulunan, birbirlerinden pek de farkı olmayan fikir yazılarına ve kalem kavgalarına bakacağız. Atsız'da baskın olan polemik üslubu, fikir yazılarına da sık
Reklam
…Sosyal medyadan kaptığımız mesajın ne olduğunu ve basılı kitaplardan kaptığımız mesajdan ne farkı olduğunu düşündürdü bunlar bana. Önce Twitter'ı düşündüm. Twitter'a giriş yaptığınızda -Donald Trump da olsanız, Bernie Sanders da olsanız, Bubba the Love Sponge da olsanız- o mecra üstünden aldığınız ve takipçilerinize gönderdiğiniz bir
“Eğer sizin için bir sakıncası yoksa, söyler misiniz Vatanebe. Midori adındaki kızla yattınız mı? "Onunla sevişip sevişmediğimi soruyorsunuz, değil mi? Henüz değil. Her şey yoluna girene kadar bunu yapmamaya karar verdik." "Ama artık yoluna girdiğini söyleyebiliriz, değil mi?" Başımı salladım. "Artık Naoko ölmüş olduğu
Ölüm yaşamın karşıtı olarak değil, parçası olarak vardır. Bir kez sözcüklere döküldüğünde klişe görünüyor, ama o zamanlar bunu sözcükler değil, içimde bir düğüm olarak hissediyordum. Ölüm, kâğıt ağırlığının içinde de vardı, bilardo masasının üstünde sıralanmış kırmızı-beyaz dört topun içinde de. Ve hayatımız boyunca onu ince bir toz gibi ciğerlerimize çekip duruyorduk. O zamana kadar ölümü hep bağımsız, yaşamdan tümüyle ayrı olarak kabul etmiştim. Ölüm elbette günü gelince alacak bizi, diye düşünüyordum, ama o güne kadar bizi rahat bırakır. Bu bana basit ve mantıklı bir gerçek gibi görünürdü. Yaşam bu yandaydı, ölüm İse öte yanda. Oysa Kizuki'nin öldüğü geceden itibaren artık ölümü (ve yaşamı) böylesine basit bir biçimde düşünemez oldum. Ölüm yaşamın karşıtı değildi artık. Ölüm, daha hayatımın başlangıcından İtibaren yaşamımın bir parçasıydı, istesem de istemesem de bunu hiçbir çaba unutturamazdı. O mayıs gecesinde on yedi yaşındaki Kizuki’yi aldığında, ölüm beni de ele geçirmişt On sekiz yaşımın ilkbaharını, göğsümdeki o düğümlenmeyle ve bunu ciddiye almamaya çabalamakla geçirdim. Belli belirsiz de olsa, bir şeyleri ciddiye almanın insanı ille de gerçeğe götürmediğini hissediyordum. Ama sorunu ne kadar evirip çevirsem de, doğrusu şuydu: Ölüm bir hakikatti. Bu boğucu çelişkiye kendimi kaptırınca sonsuz bir kısırdöngüye gömüldüm, Şimdi geriye dönüp bakınca, o günlerin çok garip olduğunu görüyorum. Tam yaşamın ortasında her ölümün çevresinde dönüyordu.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.