"birtanem... füsun'um... sözümü tutamadığım için beni affet. canım füsun'um... aşkım, her şeyim. işte yine yüz yüzeyiz. sana en başta verdiğim sözü tutamayacağım birtanem. yanı başında kalamayacağım. ama beni affedeceğini biliyorum. çünkü sen sevdiğini affetmeyi bilirsin. seni dünyadan çok seviyorum. hani birlikte okumuştuk küçük prens'i, ben sana oradaki tilkiyim deyince sen kızmıştın. evet, ben o tilkiyim. beni sevginle evcilleştirdin. ben kaçamaz oldum. bana beklemeyi öğrettin, bana aşkın yolunu yordamını öğrettin. füsun, sen beni yeniden yarattın. seni dünyadan çok seviyorum, hayattan çok seviyorum seni. ama ben... yaralıyım birtanem... gücüm kendime yetmiyor. gücüm seni kendimden korumaya yetmiyor. dün seni mutlu etmek için çıktım yola, ben uçarken senin kanatlarını kırdım. ben mutluluğu bilmiyorum füsun. korkuyu senin gözlerinde gördüğümde anladım. kendimi güle deli gibi aşık olup yapraklarını yiyen bir kurtçuk gibi hissediyorum. ben uzağa gidiyorum birtanem... sevgimin seni acıtamayacağı bir yere... seni acıtmadan incitmeden sevebileceğim bir yere. bana delibal diyorsun ya... 𝘥𝘦𝘭𝘪𝘣𝘢𝘭'𝚤𝘯 𝘧𝘢𝘻𝘭𝘢𝘴𝚤 𝘻𝘦𝘩𝘪𝘳, 𝘧𝘶̈𝘴𝘶𝘯. 𝘥𝘦𝘭𝘪𝘣𝘢𝘭 𝘻𝘦𝘩𝘪𝘳. bana uzun mu uzun bir aşk yaşattın. çok mutluyum giderken. sen de mutlu ol. bir de beni affet. şimdi değilse bile bir gün affet. sayamayacağın kadar öpücük, yıldızlar kadar.