-Beni Hatırla- Şiiri (A.Kadir Üyümez)
Umudu kalmamış, hali perişan: Birini görürsen, beni hatırla Amaçsızca, bîçare yaşayan: Bir sefil görürsen, beni hatırla. Nice umutlarla bir dünya kuran, Yarını kaybolmuş mazide kalan, Dalları kuruyup, içi boşalan: Bir ağaç görürsen, beni hatırla. Taşlarına nice sırlar işlenmiş Nice cana ekmek, aş vermiş Virâneye dönmüş, suyu çekilmiş: Değirmen görürsen, beni hatırla. Melteme aldanıp filiz, dal olmuş Sam yelinde yanmış, kavrulmuş Issız bir yamaçta dikenle dolmuş: Bir mezar görürsen, beni hatırla.
Sayfa 12 - Ay YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Sivil-birey devrinde medeniyet adına yaraşır bir şeyin var olduğu bile düşünülemez. Bireyler bireylerle, topluumsal tabakalar diğer toplumsal tabakalarla savaşıyordu. Önemli kuvvetler, güçlü silahlar, dahi beyinler bir kenara kaldırılabiliyor, muhalifler tarafından bastırılıyor, çalıştırılmıyor, bir kenarda kullanılmadan, amaçsızca yok olup gidiyordu... Böylesine vahşi doğa derim ben, medeniyet değil.
Sayfa 136Kitabı okudu
Hey! Arkadaşım! Gelmez miydin yanımıza? Böyle amaçsızca mı yakacaksın ışığını? Bir iyilik yapıp bize yolu aydınlat, Yukarılara doğru!
Sayfa 2 - Öteki Yayınları Valpurgis Gecesi
Gökyüzündeki bulutların amaçsızca bir o yöne bir bu yöne savrulduğunu görmüşsündür fakat arkalarında onları yönlendiren büyük bir rüzgâr vardır. Bende böyleyim.
Ah, insan neden ölümsüz değil ki, diye düşünür. Beyindeki sinirsel merkezler, giruslar neden var; neden görme, konuşma yeteneklerimiz ve hislerimiz, zekamız var; eğer bunların hepsi toprağa karışmaya mahkumsa ve nihayetinde olup olacakları şey, yerkabuğuyla birlikte soğuyarak milyonlarca yıl boyunca anlamsızca ve amaçsızca güneşin etrafında dönmekten ibaretse? Akıbeti soğumak ve fırıl fırıl dönmek olacaksa, yüce ve neredeyse Tanrısal bir akla sahip olan insanı yoktan var edip sonra da adeta alay eder gibi onu toprağa çevirmeye hiç gerek yoktur ki.
Sayfa 37 - İndigo KitapKitabı okuyor
Reklam
"Erken kalkmıştım, aylaklık ederek var olmaya ha­zırlanıyordum. Odamda bir aşağı, bir yukarı yürüyor, yüksek sesle birbirinden kopuk, kopuk olduğu kadar da olmayacak şeyler düşlüyordum - bir türlü başlayamadı­ğım işler, tesadüfen gerçekleşmiş imkânsız tutkular, vak­tiyle yapılsaydı uzun ve doyurucu olacak sohbetler. Ne huzurdan ne yücelikten nasiplenmiş bu dalgınlıkla, amaçsızca, umutsuzca gezindikçe adımlarım bu özgür­lük sabahını yıpratıyor, alçak sesle, bağıra bağıra telaffuz ettiğim cümlelerim, yalnızlığımın yalın dehlizlerinde ço­ğalarak yankılanıyordu. İnsan kişiliğim, dışarıdan su katılmamış bir komedi gibi görünüyordu; içerden bakıldığında insana özgü olan her şey gibi."
Arka kapak yazısından
“Başka insanlardan farklı olduğumu ne zaman anladım, hatırlamıyorum. Fakat öğretmenimin gelmesinden önce biliyordum bunu. Annem ya da arkadaşlarım bir şey istediklerinde benim gibi işaretler kullanmıyorlar, ağızları ile konuşuyorlardı. Kimi zaman sohbet eden iki kişinin arasında oturur, dudaklarına dokunurdum. Anlayamazdım ve canım sıkılırdı. Ağzımı amaçsızca onlar gibi oynatırdım. Kimi zaman bu beni öyle sinirlendirirdi ki, yorgun düşene kadar bağırır, her yeri tekmelerdim.”
Bilge Kültür SanatKitabı okudu
Bir insanın yalnızlığı, yalnızlığın boşluğuna ve ürkütücülüğüne karşı geliştirdiği savunma mekanizmalarıyla da anlaşılabilir. Sürekli ve aşırı yemek yeme, anlamsızca ve sürekli bir şeyler satın alma, seçim yapmaksızın art arda film ya da TV seyretme, amaçsızca vitrinleri izlemeyi alışkanlık haline getirme bunlar arasında sayılabilir. Gerisinde bir kaygının varlığı açıkça belli olan bu davranışların kapsamında ikinci bir insan ya da insanlar yoktur, dolayısıyla umut da. Ama bundan da öte, öylesi yoğun yalnızlık dönemleri vardır ki, insan felç olmuşçasına bir umutsuzluk içindedir ve bu gibi durumlarda artık kaygı ve gerginlik belirtileri bile yoktur. Çünkü ilgi ve amaç yitirilmiştir. Bu, canlıyken ölmüş olmak gibi bir varoluş biçimidir. Çoğu kez, böylesi insanları bizden farklı, ulaşılmaz ve anlaşılmaz varlıklar olarak algılar, hastalık derecesinde bir kişilik bozukluğunun varlığını hissederiz.
Güney Rüzgarı Notos'un ona dedikleri aklına geldi: Amaçsızca Esen bir rüzgarın kimseye faydası olmaz.
Reklam
"Bir Şey'i tutup ona sahip olmak istediğimizde hayattaki sayısız başka şeyden feragat ederek bunların sağından solundan geçip gitmek zorunda kalırız. Karar veremez de yanlarından geçip giderken bizi cezbeden her şeye panayıra gelen çocuklar gibi el atarsak, o zaman bu tersine bir çaba, yani yol çizgimizi yüzeye dönüştürme çabası olur. Bundan sonra zikzaklar çizeriz, oradan oraya amaçsızca koşturup dururuz ve hiçbir şeye ulaşamayız."
Filozof Colin McGinn, Ahlak, Kötülük ve Roman adlı çalışmasında sadistlerin acıya amaçsızca değer verdiklerini ve acıyı, başkalarına yaşatarak olabildiğince çoğalttıklarını belirtir. Sadistler acının belli bir amaca hizmet ettiğini düşünmez; kıdemli başçavuşlar ve muhtemelen Edinburg Dükü de bu eğilimdedir. McGinn aslında belli amaçlar güden türde kötülerin de olduğunu düşünüyor. Ancak, eylemiyle ilgili herhangi bir açıklama ihtiyacı duymayan, amaçtan tamamen uzak bir tür “ilkel” kötülük de vardır.
Hiç anlayamayacakları bir dünyada amaçsızca dolaşan körler.
Sayfa 307Kitabı okudu
Temelli ağlıyorsa, yeryüzü için biriktirilen insan ki temelli ağlar hep düş koridorlarında amaçsızca dolaşanlar Mesaisi bitmişse ölümün ve boşaltılmışsa gecenin ta kendisi polislerce
Amaçsızca harcanan zaman, şeytanlar için yakıt mahiyetinde.
Sayfa 186Kitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.