“Dalgınlıkla yanlış kelimeler kullanmayalım; birbirimizi bu hususta her zaman uyaralım. Dikkat et, hatırlıyorsun ya, diyelim; aman elini unutma, elinden bir kaza çıkmasın. Bir de ne olur kelimelere dikkat et, yalvarırım kelimeleri unutma!”
Müslüman olmasak içimiz rahat etmeyecek, vicdanımız bizi içeriden dürtecek, rahatsız edecek. Onun için birazcık da müslümanız. Ama aslında yirminci yüzyılın dünyaya tapan, maddeye tapan insanlarıyız. Aman vicdanımız ikide bir bizi dürtmesin, uykumuzu kaçırmasın diye hafif hafif ucundan, kenarından Müslümanlık yapıyoruz. Öyle şey olmaz! İslâm kale gibi sağlam bir şeydir. İçine girersin, her şeyinle müslüman olursun. Ucundan kenarından, yarım yamalak tutmakla olmaz.
"Kanaman var," dedi annem. Kazağının koluyla babamın yüzünü sildi. "Aman Tanrim, Teddy."
Joey nin tüm bedenini bu sözlerle kaskatı kesilmişti.
"Kör müsün sen?" diye kükredi.
Onlara dogru dönüp saçlarımı yüzümden nazikçe çekti ve beni işaret etti.
"Onun kanaması var," diye hırladı yüzümü göstererek. "Shannon'ın. Senin kızının!"
"Shannon," diye feryat etti annem dehşet içinde kıvranırken. "Ah,bebeğim. Yüzün.."
Artık nasıl göründügüm umurumda degildi.
Önemi yoktu.
Çünkü annem az önce tüm dünyamı başıma yıkmıştı.
Ona gitmişti.
O bizi dövmüştü.
Bizi korkutmustu.
Bize işkence etmişti.
Annem onun yanina gitmişti.
Onu seçmişti.
Öz annemiz bizi terk etmişti.