Tabiatın kanunu bu... Kuvvetliler kalıyor, zayıflar gidiyor, hayat denge içinde devam edip gidecek. Tekamül teorisi işte. Bir İngiliz mi, Amerikan mı atasözü şöyle der 'Yaşamak istisnadır, ölmek kaidedir'. Bu istisnayı yani yaşamayı öyle düzenlemeli ki insan ya da ne bileyim öyle geçirmeli ki, boşa geçip gitmesin şu ömür. Çalışmak... Çalışmak lazım... Evet. Doğru. Tamamen isteğimiz dışında geliyoruz şu dünyaya... Ama çalışmaktan başka da ne yapabiliriz. Tamam. Belki dediğin gibi ölümden sonrası koyu bir karanlık... Ama başka da ne yapalım. Yok işte hiçbir şey.
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun.
_İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir.
_Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur.
_İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz.
_Yanlış anlayanlar tarafından
Bahar aylarında, uçuk pembe ve beyaz tonlarında ağır ağır açarak insanı büyüleyen kiraz çiçekleri (Sakura) Japon kültüründe güzellik ve yeniden doğuşu temsil ediyor.
Sakura ağacı ise hem mükemmel güzelliği hem de hızlı ve acısız ölümü temsil edermiş.
Tarih boyunca Japon savaşçıların felsefesinde ise çok kısa süreliğine açması ve solmadan yere düşmesi sebebiyle zamansız ölümü simgelermiş.
#Osamudazai ve #SakunosukeOda ile edebiyatın serseri tarafını temsil eden “Buraiha Edebiyat Topluluğu”nun en önemli isimlerinden olan Ango Sakaguçi de metaforik olarak bu çiçekler üzerinden korku, travma ve ölümle yüklü iki uzun öykü anlatıyor.
“Ama o ağaçların altından insanları çıkarınca geriye nasıl ürkütücü, nasıl korkutucu bir manzara kalıyor bir bilseniz!”
Kitaba adını veren ilk öykü öylesine ilginçti ki
“dinsizin hakkından imansız gelir,” bu öyküyü en güzel betimleyen atasözü olabilir. Her türlü caniliği, yan kesiciliği yapan bir adamın tek korkusu kiraz çiçekleriyle dolu ıssız bir koruluktur.
İkinci öyküde ise Amerikan hava saldırılarının yaşadığı mahalleye her geçen gün yaklaştığı bir adam dolabına saklanmış bir kadın bulur. Şimdi bu kadını hem bombardımandan hem de yaşadığı trajik hayattan kurtarmak zorundadır.
_Yas, sevilen bir şeyin kaybına verilen hüzünlü bir tepkidir. Melankoli’de de aynı hüzün vardır ama yastan farkı, nesnenin kaybı içselleştirilerek egonun kendisinin kaybına neden olur. Bu yüzden yasta dünya boş görünür; melankolide ise egonun kendisi. Melankolide nesnenin kaybıyla egonun kaybı aynı şey haline gelir. Özsaygıdaki tahribat yasta