Amok; Malezya halkında rastlanan, bir nevi öldürücü delilik olan hummadan alıyor adını.
Hollanda Doğu Hint Adaları'nda görev yapan bir doktorun, bir gün kendisinden mağrur ve hesapçı bir şekilde pazarlık yaparcasına istekte bulunan bir kadınla tanışması ve onun bu tavrı karşısında onu reddetmesi, fakat hemen ardından bu yaptığına pişman olup, bir 
Amok Koşucusu gibi kadının peşine düşerek onu takıntı ve saplantı haline getirmesini konu ediniyor.
Peki tam olarak nedir bu Amok Koşucusu?
Bir Amok Koşucusu; birdenbire ayağa kalkıp hançeriyle sokağa fırlar, koşusu sırasında nereye olduğunu bilmeden koşar, dosdoğru koşar. Yolda karşısına insan veya hayvan ne çıkarsa çıksın hançeriyle vurup yere serer ve kan sarhoşluğu onu daha da öfkelendirir. Koşusu boyunca hiçbir şey duymaz ve görmez, körlemesine koşar. Ta ki biri onu yere serene, ya da kendisi köpükler saçarak yıkılana dek. Doktorun yaşadığı da tıpkı böyle bir delilik hali.
Kitap her zamanki 
Stefan Zweig kitapları tadında, sürükleyici ve bir çırpıda okunasıydı. Fakat şunu söylemeliyim ki, kitabın birçok yerinde yerli halktan bahsederken sarı insan, Avrupalılardan bahsederken beyaz insan tanımlarının sıkça kullanılıyor olması bir parça rahatsız ediciydi. Bir ırkı renk üzerinden tanımlamak çok da şık durmuyor zira. Bunun dışında Amok hastalığının (ya da delilik halinin) ve koşuculuğunun böyle bir olayla bağdaşlaştırılarak tanımının yapılması oldukça ilginçti.
Kitapla kalın her dem.
