Her yazar içinde yetiştiği coğrafyanın, kültürün ve toplumun bir çocuğudur. Eserleri ister kurgu olsun, ister gerçeğe yaslansın o toplumun sesini, soluğunu ve rengini taşır. Bunu doğudan batıya dünyaca meşhur tüm yazarların eserlerinde görmek mümkün. Onları özel kılan en önemli şey ise her ne kadar kendi tarih, kültür ve değerlerinin bir tercümanı
Freud ise, bu görüşün tam karşısına kendi fikrini dikiveriyor: Bilinçdışı, ruhsal yaşamın arka bahçesi ya da çöplüğü değildir, aksine sadece ufacık bir parçasının bilincin aydınlık alanına ulaştığı ana maddenin ta kendisidir. Zira ortaya çıkmayan o ana parça, yani bilinçdışı dünyası asla ölü veya eylemsiz değildir. Gerçekte düşüncemize ve hissiyatımıza aynı etkinlikte ve canlılıkta etki ediyor, hatta ruhsal varlığımızın yaşamsal üç boyutlu halini canlandırıyor bile olabilir. Bu nedenle tüm kararlarında, bilinçdışı arzusunu hesaplamalarına dahil etmeyen kişi kendi kendini yanıltmış olacaktır, çünkü özdeki potansiyelin esas tetikleyicisini hesabın dışında tutmuştur.
Bazı anlar bütün yaşamımızı belirler. "Bütün yaşamımız" dediğimiz de o birkaç âna bakar aslında. Kitap aslında yazarın bu sözleri gibi kısacık hikayelerden oluşuyor. Kısa öyküler ama sizi uzun düşünme yolculuklarına uğurluyor. Sizden tek isteğim, hız yapmayın okurken diyor yazar ve ekliyor ; Göze az görünenler, hızda çabuk kaybedilirler. Kibrit çöpü misali kısa ama derin anlamlar yüklü hikayeler bulunan eseri biraz sindirerek okumak gerekir bu yüzden. Bir hikayeden yazarın derinlere dokunan sözüyle bitirelim ; Hayat bazen istemediğimiz kadar büyütürdü bizi. Bir zamandır herkes birbirini arıyor zaten. Yanlış yerde, yanlış zamanda. Umut dolu kitaplara keyifli okumalar...
Bu meydan okumayı Eşekli Kütüphaneci açık ara kazanır. Ya ne güzel kitaptı. Bitmesini hiç istemedim. Sayfa olarak okunacak yeri kalmasa da biterken bile insanın hayatında, düşünce dünyasında yeni şeyler başlatan bir kitap. Doğan Cüceloğlu ‘Var mısın?’ adlı kitabında “Okuduklarımızın birçoğunu hatırlamasak bile bir kitap bir şiir okuduktan sonra
Okuduğum ilk kitabı. Aylardır kitaplığımda bu kadar kaliteli bir kitabı bekletmek benim ayıbım. Kitap Titanic gemisinin batmasıyla başlayıp daha sonra öncesine taaaa 11. Yüzyıla gidiyor ve derinlemesine bir İran'ın Semerkant şehrine girip orada Ömer Hayyam, Nizamülmülk ve Hasan Sabbah'ı tanıyorsunuz.
Birisi devlet veziri, diğeri bir astronom, bir diğeri ise devletin istihbarat yetkilisi olup o görevden azledilen. Sonrasında tarihte herkesin adını duyduğu fedailerinin lideri koca Hasan Sabbah oluyor.
Ömer Hayyam'ın Celali takvimi buluşu, astronomi ile o kadar çok bilgi sahibi ki kendi doğum tarihini o zamanda bulmasına kadar gidiyor. Tabi ki o çok merak ettiğim Rubailerinden de bahsedilmekte.
Son yıllarda kullanılmaya başlanılan "Haşhaşi" kelimesinin anlamını Alamut kalesi hükümdarından öğreniyoruz.
Büyük bir zevkle okuduğum bu kitabın akabinde geçen üç ana kahramanı anlatan 3 kitabı da okumak şart oldu.
1- Fedailerin kalesi Alamut
2- Rubailer
3- Siyasetname
Tavsiye ederim.Herkese iyi okumalar :)
SemerkantAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 202061.7k okunma