Halk söylencelerine, efsanelere duyduğu hayranlıkla Köroğlu, Karacaoğlan ve Alageyik efsanelerini kendine has tarzıyla kaleme alan Yaşar Kemal, anlatım gücünü besleyen bereketli topraklara olan vefa borcunu da "Üç Anadolu Efsanesi" ile öder.
“Kilometrelerce yürüyüp, dağ bayır koşup ne kurtarırsa kârdır kuralınca, önce ağıtları, sonra da türküleri, koşmaları, destanları, Çukurova'nın tüm uyaklı uyaksız söz çeşitlerini, tekerlemelerini, küfürlerini avlıyordu. Folklor derlemesi filan değildi, bu iş hayat memat işiydi, özbeöz malını kurtarıyordu Çukurova'nın, sorumluydu kurda kuşa karşı, şaka değil.”
Abidin Dino, Milliyet Sanat
“Yaşar Kemal, Anadolu âşık-hikâyecilerinin geleneğine göbek bağıyla bağlanmış bir yazar. Onu ta çocukluğundan başlayarak Anadolu sözlü geleneğinin destansı türleri büyülemiş.”
Uzun bir aranın ardından yine bir Yaşar Kemal eseri incelemesiyle karşınızdayım. Aslında "Ağıtlar" eserini inceleyip incelememe arasında çok kararsız kaldım ama gelenek bozulmasın bir iki kelam edeyim yine de dedim :)
Ağıt nedir? Ağıt, genellikle bir ölümün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür. Doğal afetler,
Nazım Hikmet;Anadolu halkının zengin dilini,zengin anlatım biçimlerini özümledi.Böylece de zengin bir şiir dili,zengin şiir biçimleri yarattı.Yenilikçi ulusal edebiyatımızın yaratıcısı oldu.Daha sonra;Rus destan,masal türkü dilinden,zengin
anlatım biçimlerinden kendi özgün şiirini yaratmış ve Rus edebiyatına
açıldı.Arkadaşı Gökgöl de romanda.
zengin bir roman dili,biçimi yarattı
Halkın binlerce yıl destanlarıyla masalları,türküleri,ağıtları dinleyip onları kurgularla zenginleştirdiği dili kendini kaynak yapmıştı.Nazım Hikmet’in açtığı yoldan yenilikçi edebiyatçılar yürüdü.
Kitapta şöyle bir cümle vardı "Biz Çanakkale'ye onlar girmesin diye, saatte 10 bin şehit verdik" sonra bu cümlenin matematiğinden sıyrılıp, ölenleri geride kalanları, acıları ağıtları her şeyi düşündüm. Ve şimdimize, hoyratlığımıza, vefasızlığımıza, anısızlığımıza sövüp duruyorum...Niye mi? Şimdi elinde nargilesiyle sınırımızı geçiyorlar, ciklet alana vatandaşlık veriyorlar bu memlekette, dünya üzerinde kırmızı bültenle aranan kim varsa, caanım ülkemizde yakalanıyor...
.
Kitap Halide Edip'in, Yakup Kadri'ye yazdığı mektupla başlıyor...Yakup Kadri Kurtuluş savaşımızla alakalı bir roman yazmak istediğini söylüyor Halide Edip'e ve adıda "Ateşten Gömlek" olacak diyor, Halide Edip bu roman ismini o kadar çok beğeniyor ki, Yakup Kadri' den önce romanını yazıp bu ismi kullanma izni istiyor...Yalnız bencede bir roman ismi olarak mükemmel bir isim "Ateşten Gömlek"
.
Kurtuluş savaşımızı anlatan ilk roman özelliğini taşıyor. İstanbul' da başlayıp, Anadolu'daki mücadeleye katılan Ayşe Hemşire, hem aşka hem vatanın sevdasına düşen iki adam...
Ateşten GömlekHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 202023,4bin okunma
Anadolu'da halen devam eden ancak her şeyin pazarlanabildiği, para karşılığıyla değerlendirildiği günümüzde pek de alıcısı olmayan ve geçmişe nazaran saygı görmeyen abdallık, insanlık tarihinin en kadim geleneklerinden biridir. İlkçağ uygarlıklarından beri toplumlar, müzisyenine, destancısına, halkının acılarını ve heyecanını söz ya da müzik aracılığıyla aktaran "anlatıcı'sına büyük önem verir. Aslolan, tarihe kalacak olan sanatçının söylediği sözdür. Boş yere denmez, "Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür." diye... Bakıldığında bu söz, büyük destanları, o destanlarda konu edinen aşkları mücadeleleri ve ağıtları yansıtan abdallar için söylendiği aşikardır.
Yeni yılın kısa, ömrün uzun olsun
Kilitlenmiş Anadolu Çocuğu, Devrimci Atmaca
Öğüt sen de bu acıyı Kalbim işsiz kaldıkça
Ölümleri, Ağıtları biriktiren kumbara
İnce Memed uzun zamandır okumak istediğim ama 4 cilt olması sebebiyle gözümü korkutan kitaplardandi. Artık biraz da mecbur kalmam sebebiyle bu yazı İnce Memed'e ayırmaya karar verdim. Lakin yaptığım plan hiç umduğum şekilde ilerlemedi. İki ay gibi koskoca bir zaman dilimini ayirdigim kitap iki hafta gibi bir sürede kendini okutturdu. Böyle
Baba İshaka, onun piri Baba İlyasa merak sarmıştı. Bu, Anadolunun, bilinen ilk büyük başkaldırısı üstüne ne bulmuşsa okumuştu.
Baba İshak ayaklanmasında ilk başkaldırma gene bu Toros dağlarında başlamıştı. Ağaçerleri adı verilen ağaç işleme, tahta biçme ırgatları haksızlığa, yoksulluğa, zulme dayanamamışlar, eriş ya Dede Sultan, diyerek,
Ege’nin Hikayesi - Can Dostum Cilt/A Girit manileri, Selanik türküleri, Anadolu ağıtları...
Ege’nin Hikâyesi, ona komşu olan karşı kıyı #girit ten başlıyor.
Bir zamanlar dini, dili, ırkı fark etmeksizin insanlar bir ada da mutlu mesut yaşarlardır. Sonra koca göbekli hiç doymak nedir bilemeyen sömürge devletler bu adaya göz dikmiş. Böyle düzen olur mu yahu? Bölünmeniz ayrılmanız gerekir diyince o mutlu insanlar bir taraflara savrulup gitmiş. Anıları, toprakları, aşkları hepsini öylece bırakıp gitmek. Gitmek zorunda kalmak...
Kardeşlik-Ahirelik olan Ayşe ve Havva’nın oğulları Ahmetaki ve Caferaki de bu savrulanların arasındaymış. Aynı cephede savaştıklarından habersiz, süngülerini takıp düşmana taarruza geçmişler. Savaşın en acı gerçekleriyle yüzleşip, salgın hastalıktan kırılan insanlara bir şey yapamamanın yüzünü de sırtlanmışlar.
Aciz devletin cezasını fakir halk ödemiş bu masalda burada bitmemiş. İkinci ciltte neler bekliyor bakalım bizleri?
Arka Kapak
“Muhacir diye küçümseyenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geride kalanlar, yani düşmanla sonuna kadar dövüşenler, çekilen ordunun ri’cat hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısından kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir.
Muhacirler kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarıdır!”
Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye Türktür, Türk kalacaktır.
Çünkü Türk milliyetçileri emperyalizmin stratejik göç mühendisliği ile Türk ve Suriye halklarına kurduğu tuzağı bozacaktır.
Nazlı Budin, Belgrad, Selanik veya Halep için yazdığımız ağıtları asla Gaziantep, Şanlıurfa, Hatay veya Kilis için yazmayacağız.
Geçtiğimiz 1000 yılda burada, Anadolu'da idik.
Gelecek 1000 yılda da burada olacağız.
Hiçbir göç mühendisliğinin, hiçbir emperyalist projenin Türkiye'nin Türk kimliğini yok etmesine izin vermeyeceğiz.
Yaşar Kemal in bu eserin de doğa ve ölüm arasında kurulan ilişkiyi görüyoruz.
Anadolu insanının yaktığı ağıtları destanları bir araya getirerek yazdığı kitapta Anadolu insanının ağıtları söyleyiş biçimi ağıtların nasıl ne zaman yapıldığı hangi yöreye ait olduğu ve ağıtların minik hikayelerini toplayarak bir araya getirdiği kitaptır. Genel de çoğunlukla Çukurova yöresine ait ağıt derlemesinden oluşan bir kitabıdır. Bu kitapta ölümü, acıyı yoğunlukla hissedeceksiniz.
Eserin dili Halk dilinin sadeliğiyle yansıtılmıştır.
Abidin Dino'nun olağanüstü güzel çizimleri eşliğinde yayımlamıştır.
Okumanızı tavsiye ederim. İyi okumalar dilerim.
AğıtlarYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 2022599 okunma
Yazar Abdurrahim Zararsız Bey'in kaleminden sayfalara dökülmüş, anadoluda yaşanılan herkesin bildiği ve o yöre halkının hala başına gelen töre, başlık parası, adetler gibi toplumsal sorunların ve cahilliğin meydana getirdiği travmaların konu edildiği on bir kısa hikayeden oluşan sürükleyici bir kitap.
Gelecek nesillere ders almaları için ışık tutacak toplumsal sorunları konu edinmesi, öğretici olması benim çok hoşuma gitti.
Ayrıca yazarın hikayelerinde yazdığı ağıtları gerçekten beğendim. Kendisinin sanki her hikaye için o bölgede biraz yaşamış, oradaki anadolu insanları ile birlikte zaman geçirdiğini hissettirdi bana, yoksa o ağıtlar o yöreleri hissetmeden, o teyzelerle konuşmadan kaleme dökülemez.
Son olarak da kitabın ders verici toplumsal konuları ele alan kısa hikayelerden oluşması bana Sabahattin Ali 'den Sırça Köşk kitabını anımsattı ve beni 1947 yılına götürdü.
Kitaptan aldığım en güzel alıntı ise,
"Çünkü zihnin ile parmakların arasında kalmak, klostrofobinin anlatmaya yetersiz kaldığı bir hâl."
Kalemine sağlık abi, imzalı kitap hediyen için ayrıca teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle.
Bir Zamanlar BozkırdaAbdurrahim Zararsız · Kitapyurdu Doğrudan Yayıncılık · 202020 okunma
Anadolu insanının iç dünyasını ve hayat bilgisini türkülerden öğrenmek lâzım. Her türkü de Anadolu insanının hikâyesi, yâni acısı, ağıtı, hüznü, gurbeti, sevdası, yoksulluğu var.
Umutsuz aşkların, gurbet sızılarının, dinmeyen hasretlerin hikâyeleri anlatılır.
“Şu mübarek günde küsmek olur mu / Uzat ellerini bayramlaşalım / Tanrı selâmını kesmek