Bİr insanı en çok yaralayan durumlardan biri sanırım ana babasının ayrılmasıdır. Kendini istenmeyen kişi durumunda hisseden çocuk, evliliği kurtaramadığı süreçte kendini hep suçlu hissedecektir. Ortada kalmasına karşın ya anasının ya da babasının yanında hayatına devam edecektir. Her türlü kışkırtmalara ve yalanlara katlanarak. Birey olarak kendi kararlarını almaya başladığında ise isyan derecesine varan kararları karşısındakini yıkmaya yetecektir. Piruze, Şam'da böyle bir durumun başlangıcında bulunan Türk kızı. Acının, ıstırabın, hasretin daha başında ve farkında değil. Esaretin ne olduğunu okuduğu romanlardan biliyor sadece. Buram buram memleket hasreti burnuna tütmeden önce aşkının peşinden sürüklenecek ve asla vazgeçmeyeceği oğullarından ayrılmak zorunda kalacak. Biz de okurken bunları, kahretmediğimiz bir an olmayacak.
Aldırmamaya çalışsa da ölmek üzere olan birine saygı duymamak çok yazıktı. Eğer anasının bir ruhu varsa, bu Tanrı'nın bileceği işti, kızı olarak onun değil.
Kitap, pencerelerini çiçeklendiren eşine, ithaf ile başlıyor. Akabinde kalbe dokunan öyküler sırayla ve zihninize akıyor.
"Rastgele yapılmış mimiği olmayan peruklu madam Mordehey"
"Yepeleklerden nefret eden küçük kızın Yepeleklerin ölü ruhu olduğunu düşünen ninesi"
"Saçlarını satmak zorunda kalan güzel kadın Dilefraz"
"Cesaretlerini ispatlamadan adam sayılmayan köyde, bir elin gizlenmeye çalışan altıncı parmağı Mıstık"
"Köyün züppesi kıymık Hasanın hiç yanından ayırmadığı horoz Muharremi öldürme kararı alan fıçı kız"
" Askerdeyken o sabah tökezleyen ayağından anasının öldüğünü bilen Mahmut çavuş"
"Sevdiği kızı alabilmek için 12 yıl hafızlık yapan Sabri"
"Ölen oğlunun dirileceğine inanıp 3 gün başında bekleyen ve dirilmeyince akabinde Câmiiyi taşlayan anne" ve daha bir çok güzel öykü bu kitabın içinde sizi bekliyor.
Merak ve heycanla iki saatte okuyacağınız güzel bir kitap. Tavsiye ederim.
O, ortalıkta böyle dolaşıp gezerken;anasının yüreğine,sanki ığıl ığıl bir şeyler iner,bu kızı evlendirmeye mecbur kalınca, yavrucağın neler çekeceğini düşünür:''Alnında acaba daha neler yazılı?''diye titrerdi.
-O günden sonra Hasan'ın yüzü gülmemiş, rengi yerine gelmemiş.
Gönlünü bir yerde eğlemez, ağzını açıp dünya kelamı
eylemez olmuş. Pazarlara ayva, nar satmaya gider,
ne alıp ne verdiğini bilmeden geri dönermiş.
En sonunda bir gün dayanamamış;
Edremit pazarı günü, akşam vakti Zeytinli'nin üst başında,
Yüksekoba'ya giden yolun kıyısında
Edremit pazarı, şimdi olduğu gibi yüzyıllar önce de Çarşamba günleri kurulurdu. Etraftaki köylüler ürünlerini pazara getirip satar, ihtiyaçlarını alarak köylerine dönerlerdi. Zeytinli köyünün yakışıklı delikanlısı Hasan’ın babası ölmüş, anasının ve kendisinin karnını doyurabilmek için baba mesleği bahçıvanlığı devam ettirmekte idi. Yetiştirdiği
Kopuk sayfaları sararmış bu eski kitabı görünce çok sevindim.
Aziz Nesin’in bu kitabını hiç duymamıştım bile. ( Cahil ! Biz biliyoduk! Cahil ! Biz biliyoduk! Deme boşuna inanmam, koskoca sitede sadece 20 kişi okumuş…)
Kitap hakkında hiçbir araştırma yapmadan, Aziz Nesin kitabı sonuçta ne anlatıyorsa güzel anlatıyordur deyüp; görücü usulü
youtube.com/watch?v=-AuTDKj...
Uzun ince bir yoldur onun yaşamı. Aşkı da, iyiliği de, güzelliği de birçok değeri içinde barındırır, inandıklarıyla yol alır... Toplum insanı ve aşığı Aşık Veysel’in özelini kızı Hayriye anlatıyor:
“Babamı 25 yaşındayken Esma adlı köyün çok güzel kızlarından biriyle evlendirmişler. Ondan bir çocuğu
“Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın. Barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben ‘oğulla babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının’ arasını açmaya geldim. İnsanın düşmanları öz evi halkı olacaktır.’
“ Babayı ya da anayı benden çok seven bana yaraşıklı olamaz. Oğulu ya da kızı benden çok seven bana yaraşıklı değildir. Haçını alıp ardım sıra gelmeyen de bana yaraşıklı değildir. Canını bulan onu yitirecektir. Ama bana bağlılığı yüzünden canını yitiren onu bulacaktır.”
Nazan Bekiroğlu’nun kaleminin eşsiz tasvirleriyle dolu bir kitabın daha sonuna geldim. Tasvirleri o kadar güzeldi ki her sahne resmen gözümün önünde canlandı. Sahneler canlanırken hikayenin kahramanlarının tabirleri,tavırları,tutumları birebir oturuverdi kişilerin üstüne. Benzer bir çevrede yetişmişim Mücella’yla. Ancak o anasının uslu kızı,mahallenin hamaratı olmuşken ben asi kızı olup kimseyi oturtmamışım hayatımın direksiyonuna,bunu daha iyi anladım bu romanla. Evet roman çok durağan,sıradan ve heyecansız ilerliyor ama mücella’nın hayatı tam da böyle değil miymiş zaten? Bunu göz önüne alınca o kadar da kötü ilerlemiyor sayfalar. Hatta yaşandığı döneme ayna tutuyor biraz da...her şeye olduğu gibi kitabı okumaya da sabır gerektiğini vurgular gibiydi. Ben severek okudum bu kitabı umarım sizler de okur en az benim kadar beğenirsiniz ana kuzusu mücella’nın hayat hikayesini. Kitapla kalın.