Ayrıca çoğu kişi bildiği şeyi nasıl ya da kimden öğrendiğini unutur; hatta bazı kişiler bildikleri şeyi, ister bir olay, ister bir düşünce, bir görüş, bir dedikodu, bir anekdot, bir yalan, bir fıkra, bir kelime oyunu, bir şiar, bir başlık, bir hikâye, bir özdeyiş, bir slogan, bir söylev, bir alıntı ya da bir metnin tamamı olsun, kendilerinin keşfettiğine inanırlar ve onu bizzat yarattıklarından kuşku duymadan ya da çaldıklarını bilerek ama zihinlerinden uzaklaştırıp gizleyerek gururla sahiplenirler. Zamanımızda bu giderek artmaktadır, sanki zamanımız her şeyin kamuya açık olması, artık eser sahipliği olmaması için, bu kadar yavan olmayan bir ifadeyle, her şeyi ağızdan ağıza, kalemden kaleme, ekrandan ekrana dolaşan bir söylentiye, atasözüne, efsaneye dönüştürmek için, her şeyin denetimsiz, sabitlenmemiş, kaynaksız, bütünlüksüz, sahipsiz olması, her şeyin kışkırtılmış, dizginlerinden boşanmış, durdurulmaz olması için sabırsızlanmaktadır.