Hayat: Mezarlıkta bir anekdot. Mezbahada bir gülünçlük.
10028.
“Nihale” kelimesinden hoş bir kız ismi olacağını düşünmüşümdür hep. Tınısı bende tatlı bir his bırakan kelimelerdendir o. Anlamıyla hiç de uyuşmayan, sanki çok daha fazla ilgiyi hak ediyormuş da bahtına bu düşmüş gibi. Aynı kaderi paylaştığına inandığım pek çok kelime var üstelik. Şezlong, fıskiye, kerpeten, bigudi, hendese, farbala, reçine, şemsiye, jübile vb. Amerika’ya köle olarak götürülmüş Afrika kökenli siyahiler de benim gibi düşünmüş olmalı. Dillerini anlamadıkları “beyaz”ların emrinde köle olarak yaşarken duydukla/rı ve belli ki tınısını hoş buldukları İngilizce kelimeleri doğan çocuklarına isim olarak vermişler. Örneğin; Cup (bardak), Longway (uzun yol), Horseback (at sırtı), Fishing (balık tutmak), Drum (davul), Broom (süpürge) vb. Bu arada, siyahilerin, beyazların isimlerini ve hatta kendilerine doğuştan verilmiş asıl isimlerini o dönemde kullanma izni olmadığını unutmamak lazım. Dolayısıyla Elisabeth Pearson’ın Amerikalı siyahilerin isimlendirme geleneklerinin dramatik bir şekilde kölelikten etkilendiğini düşünmesi hiç de yanlış değil. Her ne kadar bugünün Amerikalı siyahileri, artık diledikleri ismi seçebilse de genellikle beyaz kültürün isimlerinden farklı isimleri tercih ediyorlar. Kendilerine ait bir isim kültürü oluşturmuş gibiler. Birkaç örnek: Ashanti, La’shante, Lucrisha, Shuverta, Mfon, Quentin, Keeyon, Q’J’Q’Sha, Kaijaffa vb. Çoğunun herhangi bir anlamı yok. Bu isimlerin arkasında yatan gerçekleri ortaya koymaya çalışan Bobby Cenoura da “Siyahilerin İsimleri Önemlidir” kitabında bu konuyu işlemiş.
Sofia Ferrera
Sofia Ferrera
Naz N. Varlı
Naz N. Varlı
Reklam
Kalbin Bilimi (lo Carl ]ung, huzuru aradığı yolculuklarından birisinde, bir Kızılderili reisiyle oturur. Kabile reisi Dağ Gölü, ona beyaz adamların deli olduğuna artık iyiden iyiye kanaat getirdiğini söyler. “Niye?” diye sorar psikoloğumuz. “Kafalarıyla düşün- düklerini söylüyorlar” diye cevap verir bilge reis. “Herhalde” der Jung, “ya siz neyle düşünüyorsunuz?” Reis Dağ Gölü, kalbine işaret eder: “Biz burada düşünüyoruz.” Kalbin kendisine ait bir aklı var mı? Kadim öğretiler, fiziksel kalbin ötesine geçen farklı bir organdan söz ederler: Duyarlı, algılayabilen, insanın ruhuna ışık veren bir organ. Süfilikte ve Hıristiyan mistisizminde, kalbin taşıdığı değeri ifade eden .sayısız anekdot, şiir ve hikâye vardır. Eski Mısırlılar da mum- yalama işlemi sırasında tüm organları (bu arada beyni de) çıkarırken, kalbi yerinde bırakırlarmış. Zira kalp, onlara göre ruhun, aklın ve duygunun tahtıdır. Son yıllarda yapılan çalışmalar kalbin düşündüğümüzden daha akıllı olduğunu gösteriyor. Kalp beyinden sinyal alıyor evet, ama kendisi de vagus siniri yoluyla beyne bilgi gönderi- yor. Beyne gönderdiği sinyallerle beynin entelektüel işlevleri yerine getiren bölümünü uyarabiliyor veya tamamen devre dışı bırakabiliyor. Kalp kendi hormonlarını üretip vücuda bırakıyor, beyinden binlerce kat daha güçlü bir manyetik alan yayıyor kalbin üzerinde yer alan kırkbin sinir hücresi , tıpkı beyin gibi yapılanıyor . Kalbin beyni , kendi dopaminini salgılayabiliyor . Bu sinirsel iletici, davranışlarımız üzerinde kuvvetli etkileri olan bir bileşik .
Merhamet
Merhamet
Minelkubra kocak
Minelkubra kocak
İsviçreli edebiyat eleştirmeni Otto Basler (1902-1984) bize karakteristik bir anekdot anlatmıştı. Basler iki yazarın da yakın arkadaşıydı, bir gün onları Aargau'daki evinde misafir ediyordu. 6 Temmuz 1950'de Thomas Mann evinin kapısının önünde dikilirken, Basler onu Schiller'in şu sözüyle karşıladı: "Ne değerli, sadık bir misafir! Ondan daha iyisi henüz bu eşikten adımını atmadı." Thomas Mann bir anlığına duraksadı, adımını basamaktan geri çekti ve Basler'e muzipçe karşılık verdi: "Yani, sevgili arkadaşım Hermann Hesse'nin içeride olmadığını mı söylüyorsunuz?" "Hayır, içeride," dedi Basler, "ama o diğer kapıdan girdi." Thomas Mann, "Öyle mi!" diye cevapladı ve neşeyle içeri girdi.
3 ANEKDOT
❗Cömertliği ile meşhur olan birine sorarlar: -Muhtaçlara çok ihsanda bulunuyorsun; acaba onlar sana minnettarlık hissi içinde bulunuyorlar mı? Cömert şöyle cevap verir: -Hiçbiri bana minnettar kalmaz. Yani, onlara o hissi verecek şekilde hareket etmem. Bir şey verirken kendimi aşçının elindeki kepçe gibi kabul ederim. Kepçenin övünmeye, minnete sebep olmaya hakkı yoktur. ❗Bu gece ölseniz. Patronunuz sizin yerine başka bir işçi bulur fakat sevdikleriniz, ailenizİ sizi sonsuza kadar özler. Bir kariyer yapmak için aileniz unuttuğunuz bir yaşam kurmakla meşgul olmayın. ❗Ülkemizde imamların ölülere Yasin okuduğu kadar, dirilere Yasin anlatmışlığı yoktur. Ürpertici. ''Kur'an'ı dirileri uyarması için indirdik.'' (Yasin 70)
Herkesin DNA’sında zararlı mutasyonlar ve risk barındıran aleller bulunabilir. Eşeyli üreme bir piyango bileti gibidir. (Ünlü ve muhtemelen uydurma bir anekdot, Nobel ödüllü Anatole France’la güzeller güzeli yetenekli dansçı Isadora Duncan’ın 1923’teki buluşmasını anlatır. O dönemdeki popüler insan ırkının ıslahı hareketini tartışırken Duncan, “Benim güzelliğim ve senin zekana sahip bir çocuk düşünsene!” dediğinde France yanıtlar: “Tabii, ama ya benim güzelliğim ve senin zekanı alırsa ne olur bir düşünsene.”) O zaman neden bu piyangoya biraz müdahale etmeyelim? Birden fazla yumurta dölleyerek en iyi kombinasyonu seçelim. Kök hücre araştırmaları bir kez ucuz ve sınırsız insan embriyosu sağlamayı başarırsa, kendi DNA’nızı taşıyan, son derece doğal, hiçbir genetik mühendisliğe maruz kalmamış ihtimaller arasından en uygun bebeği seçebilirsiniz. Bu işlemi birkaç nesil devam ettirdiğinizde, kolaylıkla süperinsanlardan oluşan bir toplum (ya da tüyler ürpertici bir distopya) kurabilirsiniz
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.