Kitabı az önce bitirdim saatlerce düşünmek istiyorum. Nasıl bir adam, nasıl bir kadın, nasıl bir aşk... İçinde dünyayı barındıran Raif efendi. O kadar etkilendim ki kitabın sonlarına dogru kalbim çarpmaya başladı. Beğenildiğinden okunduğundan daha fazlası var bu kitapta. Aslında bir hafta kadar yeni bir kitaba başlamayıp bu kitabı düşünmek yorumlamak istiyorum kafamda. Okumayan kalmamalı.
'Haklısınız albayım.'' Oturdu. ''Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç
konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: ''Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor.
Küçük oyunlar istemiyorum albayım.''
Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye öteye uzar. Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu. Özgürlüğe susamışlıktır.