“Ardından Mustafa Kemal'in Ankara'da büyük bir çay partisi vereceği haberi yayılır. Davetliler var, çay partisi var, ama ev sahibi ortalıkta yok. Cephede. Bu bir oyalama ve dikkati başka bir yöne çekme hamlesidir ve oldukça da başarılıdır.”
Ve Pencere
Her sabah olduğu gibi işimin başına oturmadan yine penceremi açıp manzaramı süsleyen o tepeyi bir süre seyrettim. Tepede insanlar vardı. Yanlış saymadıysam 4 kişiydiler. Ne piknik yapmak, ne şehri seyretmek ne de uçurtma uçurmak için oradaydılar. Ellerindeki cihazlarla ölçüm yapıyor gibiydiler. Heyecanlandım. Yoksa tümülüste yapılacak bir kazının hazırlıklarına mı şahit oluyordum? Yoksa son Ankaralılar, bu toprak katmanını kazıp, zamanın izlerini silerek ilk Ankaralılara ulaşmak için kollarını mı sıvamıştı?
Hava serindi. Buna rağmen penceremi hiç kapatmadım.Bütün gün açık kaldı. Mutluydum.
Bir de memleket muhabbeti açılınca ikinci geceye bastırarak bir "Sivaslıyız" demesi var ki sanırsın Ankara'yı geçince bunların derebeyliğinin topraklarına giriyorsun.
Dünya şairiydi; binlerce kilometre ötede bir acı yaşansa dili o yaranın üstüne gitti...
Memleket şairiydi; yaşadığı toprakların emperyalist işgalden kurtarılması için her şeyi göze alıp yollara düştü.
Nâzım gibi bağımsızlık için mücadeleden yana olanlar bu bayrağı açan Mustafa Kemal'e katılmak için gizlice Ankara'nın yolunu tuttu.