Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kamuoyu önündeki açık tartışmada Siirt Milletvekili Mahmut Bey'in sahibi olduğu Milliyet Gazetesi'nin 27 Ni­san 1933 günlü sayısında «Ankaralı'nın defteri» köşesinde «Millici» imzasıyla yayınlanan «Tek cepheli sadakat böy­le mi olur?» başlıklı yazıyla başlamıştı.
Sayfa 20
Ve ben deniz görmüş Ankaralı gibiyim.
Reklam
Samsun'a çıktığında Mustafa Kemal'in karşısına hiç de öyle kendisini bağrına basan bir Anadolu çıkmamıştır. Savaştan bitap düşmüş halk kendi derdine düşmüştür;bunu en güzel Ankaralı kadınların Halide Edib'e, "fakat niçin Ankara'da, İstanbul İngilizlerin elindedir diye ümitsiz bir savaşa giriştik? Biz onları yenip dışarı atabilir miyiz? Ankara'nın yarısı Çanakkale'de şehit oldu. Ne faydasını gördük?" demesinde görmek mümkündür.
Ay batsın güneş batsın yıldızlar bizi sarsın sen sevmeyi bilmezsen Ankaralı ne yapsın
Bu düşünce Balkan Harbinde de hakimdi.
Ankaralı kadınlar beni görmeye geldiler. Ankara çok bölgeciydi ve az istisna ile, İstanbullulara “yabancılar” derlerdi. Ben onlara çok minnettarım, çünkü, ilk gününden itibaren Dr. Adnan’la beni de bağırlarına bastılar. Didar’ın hizmetçisi kahve getirdikten sonra, bir tanesi, dışarıda kimse olup olmadığını gözledikten sonra, hepsi birden etrafımı aldılar. Benim ne kadar can pahasına Millî Mücadele’ye atılmış olduğumu bilmekle beraber, dertlerini bana açmalarına çok içlendim. — Buraya bakın, biz de memleketimizin iyiliğini isteriz. Fakat niçin Ankara’da, İstanbul, İngilizlerin elindedir diye ümitsiz bir savaşa giriştik? Biz onları yenip dışarı atabilir miyiz? Ankara’nın yarısı Çanakkale’de şehit oldu. Ne faydasını gördük. Bırakın her yer kendi hesabına dövüşsün. Bu, bölgeciliğin tam ifadesiydi. Etrafımız, komşularımız sefalet içinde yaşarken kendimizin barış ve dirlik içinde yaşayabileceğimize inanmak ne yazık ki eski dünyanın bir düşünüşüydü. Fakat, Ankara kadınları bunu sırf kendi menfaatleri için söylemiyorlardı. O zamana kadar yapılan fedakârlıkların bir netice vermediğini görerek bu düşünceye varmışlardı. Ben, onlara bu savaşın şimdiye kadar görülmemiş derecede güç olacağını söyledikten sonra, nihayet muvaffak olacağımıza emin bulunduğumu da ekledim. Ben onları kandırmak için bunları söylemiyordum. Ben, kendim de ne kadar büyük fedakârlığa bağlı olduğunu bilmekle beraber bu savaşta muvaffak olacağımıza iman etmiştim.
167 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
“Kuşkusuz hepimiz geçmişimizle, kendimizin bulduğu ya da bizim için bulunan öykülerimizle varız, her şeyi bugün kadar yarın da yanımızda taşıyacağımızı biliyoruz, belki bizim arkamızdan ‘onun bir öyküsü yoktu' diye konuşamayacaklar, gün doldurur gibi yaşayıp çekip gitmeyeceğiz bu dünyadan, ama hep aynı acıyı da sürekli bir yük gibi omuzumuzda taşıyamayız, gücümüz yok, kaldıramayız.” Herkese merhaba Daha önce Radyo Şarampol kitabını bayılarak okuduğum Şükran Yiğit’in Ankara, Mon Amour! kitabıyla geldim. Kitabımızın kahramanı, Suna, Emel ve Ömer’in dilinden hem kendilerinin ve ailelerinin hikayesini, hem de Türkiye tarihini okuyoruz. Karakterlerimizle 1969’da tanışıyor , sırayla 1980’lere gidip 2002’de vedalaşıyoruz. Suna, ele avuca sığmayan, fırlama, hayal dünyası sınırsız bir çocuk. Bir gün mahalleye annesiyle Emel taşınır ve hem Suna’nın hem Emel’in hem de Emel’in dayısı Ömer’in hayatında artık eskisi gibi olmayacak süreç başlamış olur. Hikayenin beni en etkileyen kısmı Suna’nın dayısı ile Emel’in annesi arasında yaşanan ilişki ve bunların faturasını ödeyen masum Emel oldu. Ankaralı olduğumdan; Ankara’da geçen kitapları, hikayenin geçtiği yerden geçtiğim, adım adım takip edebildiğim için bir tık daha sevdiğim bir gerçek. Ama bu kitabı sevişimin tek sebebi bu değil. Yazarın dilini çok seviyorum, alelade bir anı öyle güzel anlatıyor ki kitap göz açıp kapayıncaya kadar bitiyor. Ne yazsa okurum, başka diyeceğim yok Keyifle okuyun
Ankara, Mon Amour!
Ankara, Mon Amour!Şükran Yiğit · İletişim Yayınları · 20221,111 okunma
Reklam
Charl Texier “Kü­çük Asya" isimli eserinde Ankara’dan bahsederken (1830 yıllarında) Ankaralıların devlet memurlarıyla, Ankaralı olmayan görevlileri Osmanlı olarak andıklarını kendilerini de Ankaralı saydıklarını yazar.
Sayfa 190Kitabı okudu
Böylece, Osmanltlar, Ankaralı olmaya başladılar.
Sayfa 190Kitabı okudu
Abi biz dinlemek istiyor muyuz peki , mahalleye mi sorsan nihahaha
Mahallede bi tane has Ankara’lı var galiba , her gün farklı bi oyun havası dinletiyor, bugün payımıza düşen: Ankara’nın yıldızı, seni gibi gönül hırsızı
Tüm o duaların finalinde Atatürk ve silah arkadaşlarını anmak var. Onsuz dua eksik bizlere göre. Ali Hoca'nın önünde yazan listede gelmiş geçmiş bütün aile büyükleri yer alıyor; en altta ise Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları. Ankara'da her dua edilen, her mevlüt okunan evde mutlaka ve mutlaka o son satır bu şehri yoktan var eden lidere ve askerlerine ayrılıyor. Nesilden nesile bu sürüp gidiyor. İstanbul'a da gelse bir Ankaralı aile, eğer dua için hoca arıyorsa, birinci soru budur: "Atatürk ve silah arkadaşlarına da dua ediyor musunuz?" Etmiyorsa o kişinin duasını dinlemeyiz.
Sayfa 120 - Hep KitapKitabı okudu
Reklam
Bir eli direksiyonda, diğer eli Tekel birasındayken, cebinde Hoppa'yla ve göğsünün ortasında matkapla açılmış bir yarayla, farkında olmadan Esat'a gelmişti. Çünkü Esat, küçük ve büyük olmak üzere ikiye ayrılan, şirin bir semtimizdir. Burada, aşk acısı çeken sempatik insanlar oturur. Bu semtimizin bir diğer özelliği de sınırlarının belirsiz olmasıdır. Bu yüzden pek çok Ankaralı, Esat'ta oturmadığı halde kendini Esatlı zanneder.
Sayfa 246Kitabı okudu
Bir gençlik istiyorum
𖥸𖥸𖥸 Bir gençlik istiyorum, Gözümün görmediği. Fakat düşüncelerimin, Fikirlerimin birleştiği. 𖥸𖥸𖥸 Bir gençlik istiyorum, Şöyle kanlı canlı.
Davet
21 Nisan Pazar, 15.30'da Route Kızılay'da Kitap Ağacı ile birlikte Gün Yüzü romanım üzerine söyleşeceğiz. Ankaralı dostlarımızı bekleriz.
Gün Yüzü
Gün Yüzü
Ah Bu Şarkıların
Ah Bu Şarkıların
Ali Bektaş
Ali Bektaş
#Ankara #GünYüzü #edebiyatsohbetleri
15 Temmuz 1921, Nasuhçal Mevzisi
Yaralı komutanını istasyondaki doktorlara yetiştirmek için atını dolu dizgin süren Ankaralı Zeynel Çavuş ağlayarak ona yalvarır: "Gözünü seveyim dayan komutanım". Yarbay Mehmet Nazım'ın bilinen son sözü dudaklarından burada dökülür: "Asıl siz dayanın çocuğum."
1.001 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.