Kierkegaard, varoluşu tanımlanamayan, bilinemeyen, dü­ şünülemeyen, anlaşılamayan bir varolma durumu olarak görür. Bilme tutkusu uğruna tanımlandığında, spekülasyon konusu haline getirildiğinde kendi doğasını kaybeder, giderek düşün­ ce nesnesine dönüşür. Peki, öyleyse, bu durumda varoluş nasıl anlaşılacaktır?
Yaşam rüzgarın titrettiği yaprakların hışırtıları ardından çağıran bir ses gibi : çabucak yitiveren anlaşılamadan söylediği.
Reklam
Bir başka deyişle,anlamamak ve anlaşılmamak insanı mükemmelliğin zorbalığından kurtarır( ihtiyaç karşısında yapabileceğimiz en iyi şey her zaman anlamak değildir). Bütün zorbalıklar başka birinin ihtiyaçlarını tamı tamına anlama iddiası taşır.
Anlaşılamamanın Güzelliği
Belki anlaşılmamak gerçekten bir dert, yine de işin öte yanını düşünmeden olmaz.Bir düşünelim ki insan olarak talihli olduğumuz hususlardan biri iletişim kurma imkân ve ihtimaline sahip oluşumuz kadar, birbirimizi yanlış anlama, hatta bazan birbirimizi hiç anlamama imkân ve ihtimaline sığınabilmemizdir.
Anlaşılamayan Kanuni Esasi
23 Temmuz 1908'de hürriyetin yahut Meşrutiyet'in ilanı memlekette galiba daha ziyade biz çocukların anlayabileceğimiz bir şeydi. Bu ihtiläli anlayışta halkın kavrayışı da, galiba biz çocukların kavrayışlarından ileri geçmiyordu. Sokak gösterilerine herkes, yaşı ne olursa olsun bir çocuk heyecanıyle karışıyordu. Zaten ihtilälin getirdiği şey, dört kelimeden ibaretti. Hürriyet, adalet, eşitlik, kardeslik... Bir de "Kanuni Esasi" kelimesi vardı ama, halk ve hele çocuklar arasında, bunu pek anlayan ve tutan yoktu. Esasen bütün diğer kelimeleri de ne anlayan, ne de anlatan olduğu için, onlara herkes dilediği gibi mana veriyordu. Türkler, Bulgarlar, Rumlar, bu manaları diledikleri gibi kendi taraflarına çekiyorlardı. Şuracıkta, şu kadarını söyleyeyim ki, nice ve nice yıllar sonra, bu hürriyet inkılabını memlekete getirenlerin en ileri gelenleriyle hem de artık her şey olup bittikten ve onlar da iktidardan devrilip memleketi terkettikten sonra görüştüklerimi ileride anlattığım zaman göreceksiniz ki, onlar da, o zaman dahi bu işlerden pek fazla bir şey anlamamışlardı.
..anlaşılamayan şey, lanetlidir. Lanetliyse eğer Tanrı dışı bir şeydir. Bu da onun yok edilmesini gerektirir. Maalesef toplumsal linçlerin çoğunun tohumu, kör zihinlerce atılır.
Sayfa 36 - Destek Yayınları Felsefe Serisi/19. Baskı/2021Kitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 761 ile 770 arasındakiler gösteriliyor.