“Stepan Arkadyiç aşırı olmayan, ancak çoğunluğun desteklediği liberal bir gazete alır ve okurdu. Aslında ne bilim, ne sanat, ne de politika onu ilgilendirmediği halde, bütün bu konularda çoğunluğun ve çoğunluğun gazetesinin izlediği görüşleri katı bir biçimde destekler ve bu görüşleri ancak çoğunluk değiştirdiğinde değiştirirdi ya da daha doğrusu bu görüşleri değiştirmez, bunlar onun kafasında fark etmeden kendiliğinden değişirdi.”
Sanki bugün de böyle insanlar çoğunlukta. Kendini ilgilendirmeyen bir çok konuda sırf takip ettiği çevreler öyle düşünüyor diye körü körüne anlamadığı konuları savunan bir sürü insan var.
Günün gerektirdiği şekilde yaşamak, yani unutmak. Uyuyarak unutmak artık olanaksızdı, en azından geceye dek, bu durumda hayatın düşlerine dalarak unutmak gerekiyordu.
Anna Karenina’yı okurken geçmiş yüzyıllara bir seyahat edip geliyoruz.
Tolstoy, romanında dönemin toplumsal şartlarını, karakterlerin ruhsal çelişkilerini incelikleriyle işliyor.
Bir yandan balolara katılıp, Anna Karenina’nın çarpıcı güzelliğiyle dans edişini seyrediyor, bir yandan ise Levin’le trene atlatıp köye gidiyoruz. Bu iki zıt hayatı yaşayan karakterlerin yaşam akışının birbirlerine ustaca harmanlamasını okuyoruz.
Her karakterin kendine has bir dünya görüşü var. Köy işleriyle ilgilenen, mutluluğun köyde yaşamakta olduğunu düşünen Levin’in bolca felsefi düşüncelerine yer verilen dev bir yapıt.
Anna Karenina’nın örnek, saygın ve imrenilesi hayatının, yakışıklı subay Vronski ile karşılaştığı an değişmesiyle yön buluyor olaylar silsilesi.
Anna’nın cesareti etkiliyor en çok beni.
Bir çırpıda okunup biten bir kitaptı. Çok ama çok keyifliydi.
Ustaca betimlenmesiyle sahiden her şeyi bir köşeden seyrediyormuşsun gibi hissettiriyordu.
Okuyacaklara şimdiden iyi okumalar diliyorum…
Anna KareninaLev Tolstoy · Andaç Yayınları · 201839,1bin okunma
Zihinsel çalışmaya o kadar alışkındı ki, aklına gelen düşünceleri kısa ve güzel bir şekilde ifade etmeyi ve bu düşünceleri dinleyecek birinin yanında olmasını severdi.