Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Güzelliği bu derece kötü şekilde kullananlara neden bu kadar çok güzellik bağışlandığını, buna karşılık da güzelliklerinden kendileri kadar başkalarını da yararlandıracak olanlardan niye esirgendiğini merak ettim.
Ali İngiltere'ye gittiğinde ikimiz de garip bir haldeydik. Birbirimize kaygılarımızı belli etmemeye çalışıyor, çok iyi bir karar verdiğimizi tekrar edip duruyorduk. O, düşünceli, suskun, kaç gün sonra döneceğini hesaplıyordu sürekli. "Ali bu programdan çok yararlanacak" diyordu. Neşeli, mutlu anne baba oyunu oynuyor- duk. O, iyi bir oyuncu olduğu halde özel hayatında oynamayı hiç beceremiyordu. Hemen kendini ele veriyordu. Bir ay boyunca Ali'nin sevdiği yemekler pişirilmedi, odasına girilmedi, gitmekten hoşlandığı yerlere gidilmedi. Nihayet dönüş günü geldi. Uçağın iniş vaktinden iki saat önce havaalanındaydık. "Lastik-mastik patlar, trafik yoğun olur, erken gidelim, orada bekleriz" dedi. Aslında içi içine sığmıyordu. Görevliler O'nu görüce çok ilgilendiler, oğlunu karşılamaya geldiğini öğrendiklerinde pasaport çıkışına almak istediler. Bagaj işlemlerini beklerken Ali'nin yanında olacak, en az yanım saat önce kavuşacaktık. O, kabul etmedi. Herkesle beraber, gelen yolcu kısmında ayakta bekledik. Ali'ye olan özlemi bile ayrıcalık gösterilmesini kabul ettiremedi.
Sayfa 48 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
“Bu dengesizlik bir gün dünyanın altını üstü­ne getirecek anne...”
e-Kitap Atlas Kitabevi
Homoseksüel öncesi evredeki çocuk sonunda,kendisini reddedip alaya alan erkek çocuklarla sokakta oynayabilme özlemi kuran “mutfak penceresi çocuğu” olur. Dışarıda oynamak yerine evde annesiyle kalıp temizlik yapan ve kekler, börekler pişiren bir çocuk olup çıkar. Anne babalar ise okul öncesi dönemi kadar erken ortaya çıkabilen bu durumdan endişe duymakta haklılardır. Çünkü çocuğun “mutfak penceresi çocuğu” olması, hayatının ileriki safhalarında da birçok uyum sorunuyla karşılaşacağına dalalet eder.
Bütün Türk anneler böyle ki :D
Anne, görevini benimsemiştir; ama bu görevi öyle abartılmış ve aşırı bir şekilde yerine getirir ki, sosyal duygunun başka bir kimseye yönelmesi ve başka birine aktarılması imkansız hale gelir. Böyle bir anne, çocukta gelişmiş olan sosyal duygunun tümüyle kendisinde toplanmasına yol açar. Yani bu tip bir çocuk, yalnızca annesine ilgili duyar, geri kalan herkese karşı kayıtsız bir tavır takınır.
Reklam
Resepsiyonun köşesinde bir kırlangıç yuvası var; üç yavru, kafalar dışarıda, gagalar açık. Anne ve baba gidip gelip yiyecek getiriyorlar ve ayrı zamanlarda geldikleri için birbirlerini görmüyorlar. Anne birinci yavruya yem veriyor, birazdan baba gelip ikinciye, anne tekrar geldiğinde üçüncüye, baba gelip birinciye. İnanılır gibi değil, sırayı hiç şaşırmadılar: ADALET.
Niçin'ini Bilmeden Çözüm Üretemeyiz
Acımız sevilmediğimizi veya istenmediğimizi ya da yeterince sevilip istenmediğimizi hissetmemizle alakalıdır. Bu acı genellikle babaya duyulan açlık, anneyle fazlaca içli dışlı olma, arkadaşlarca reddedilme, cinsiyetine güvensizlik duyma ve çocuklukta cinsel tacize ya da küçük yaşta cinsel deneyimlere maruz kalma gibi faktörlerle de ilintilidir. Böylesi tacizlerin ya da erken cinsel deneyimlerin başımıza gelmesine sebep olan erkekler, sevgiyle tacizi ve kadın ile erkeği kafamızda karmaşık bir hâle getirdiler. Aslında biz geriye dönüp bu tarz yaralanmalarımızla yüzleşmedikçe, bunların başımıza geldiğini kabul edip acımızı yaşamadıkça ve haklı öfkemizi salıvermedikçe ne iyileştirebiliriz ne de olanları sindirip yolumuza devam edebiliriz. Çünkü zaman, böylesi derin yaraların onarımı için tek başına yeterli değildir
Kayınvalidem biraz evhamlıydı. Akşama kadar sayısız kere tansiyonunu ölçer, doktora gittiğinde, "Bir şeyin yok" lafına çok sinirlenirdi. "Anam bu anlamıyo, ben ölüyorum, bir şeyin yok diyo" derdi. Reçetede yazılı ilaçları kendi kafasına göre alır, her hastalıktan anlardı. Bir akrabamız kanser teşhisiyle tedavi olurken ziyarete gittiğimizde, "Anam hiç olmazsa senin hastalığının adı belli, benimki daha belli bile olmadı" diye teselli ettiğini iyi hatırlıyorum. Bize gelirken tansiyon aletini yanında getirir, sürekli ölçerdi. Bilezik gibi neredeyse kolundan hiç çıkarmamacasına… O, annesinin önemli bir hastalığı olmadığını biliyordu. Kayınvalidem bizim evin kadrolu elemanları Ayten'i, İffet'i, Neriman'ı, Rıza Efendi'yi, karısı ve çocuklarını, beni, Ali'yi ve Ezo'yu sıraya sokuyor, tansiyonumuzu ölçtürüyordu. Ölçtüreni tekrar sıraya sokuyor, aynı şeyi bir tur daha yapıyordu… Her birimiz üçer beşer kere tansiyonumuzu ölçtürüyorduk. Annesi, "Yoruldum artık oğlum" deyince, "Anne, iyice doy bu alete de bırak elinden diye yapıyorum, seni mutlu etmek için" diyordu. Annesi de hem katılarak gülüyor, hem ölçmeye devam ediyordu. O, tamam deyinceye kadar bırakmıyordu. Oğlunun bu konuyla eğlendiğini biliyor, "dur" demesini bekliyordu. Böylece neredeyse yarım günü hepimiz kuyrukta geçiriyorduk İşi gücü bırakıp tansiyon ölçtürüyorduk…
Sayfa 38 - Doğan KitapKitabı okudu
Anne babama varlığım için hiçbir minnet borcum yok..
Reklam
Birilerinin bana baktığını ve beni önemsediğini bilmek çok güzel bir his,..
bazı insanları hemen, sorunsuz şekilde sevebiliyorsun
Şu an, çocukla anne arasındaki bütün mesafeler, yeryüzünün anne teniyle bağdaştığı daha canlı, daha renkli, daha yakın birer dünya kesitiydi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.