Bizim "Ah, anne yüreği işte!" diyerek iç geçirdiğimiz şey çoğu zaman, annenin çocuktan önce de var olan güvensizlikleri, evhamları, zaafları, kişisel zayıflıklarıdır, ki bunlar çocuk doğunca ona yönetilmiştir.
Bir krallıkta ihtilal olur. Kraliçe, bebeğini bırakıp kocasıyla kaçar, bakıcı kadın bebeği orada bırakmaya kıyamaz, alır götürür, yetiştirir. Yıllar sonra işler düzelince kraliçe çocuğunu geri ister. Üvey anne ise çocuğu kendisinin kurtardığını, emek verip büyüttüğünü, artık onun evladı olduğunu söyleyerek bu talebi kabul etmez.
Konu Süleyman Peygamber'e gelir, o da "Ortaya bir daire çizin" der. "Çocuğu buraya koyun, bir kolundan anası, öteki kolundan da üvey anası çeksin, çocuğu kim dairenin dışına çıkarır, yanına çekerse ona vereceğim."
Peygamber'in dediği gibi yaparlar. Çocuğun bir koluna anası, öteki koluna üvey anası yapışır, başlarlar çekmeye. Çocuğun canının yandığını gören üvey ana kolunu bırakır. Yüreği dayanmaz. Evladım parçalanacağına, o kadında kalsın bari der. Kraliçe çocuğu yanına çekebildiği için mutludur ama Hz.Süleyman, "Bu çocuk üvey ananın hakkıdır" der. "Onu gerçek anasından daha çok korudu. Parçalanmasından, zarar görmesinden korktu. Çünkü ona emek verdi, hayatta tuttu, yetiştirdi. Artık gerçek anası odur."