Mit, hem tarihin arketipi, hem de anti-tezidir. Arketip olarak, zaman-dışı hikayelerle ilgilidir. Tıpkı James Joyce’un Odyssey’yi 20. yüzyıl Dublin’inin, sokaklarında tekrar kurması gibi, olayların arka-planı ve mitik örgüyü tarihin içinde kurgulayabiliriz. Bu algılama gücünü kaybettiğimizde mit, tarihin an-ti-tezine dönüşür; tıpkı formun kaos, anlamın nihilizm için anti-tez, olması gibi. Tabii bu konvansiyonel zekanın görebileceği bir anti-tez değildir, çünkü o, miti hayal, tarihi olgu olarak görecektir. Buradan bakıldığında da mitin öneminin kaybolması hakikat ve mantığın zaferi olarak yorumlanacak, şeyleri artık olduğu gibi görebilme yeteneklerimizin arttığına kanaat getirilecektir.