Çehov yine umutsuzluğu harlayıp dertlendirdi beni...
Tiyatro metni tarzı eserleri okumak bana hep zor gelmişti ta ki Çehov ile tanışana dek. Eserlerinin garip bir büyüsü var kim bilir belki hemencecik bitişi belki kaosunun verdiği coşkuyla hızlıca okunmasından.
Kitap beklediğim kadar derinden sarsıcı değildi daha ziyade yer yer normal bir aile kavgasını okuyor gibi hissettim kendimi.
Sanırım beni en zorlayan kısım kendi arzularını dizginleyemeyen kişilerin karşısındaki insanı ne gibi zorluklara attığını umursamadan savunmasızlıklarından faydalanması oldu. Hepimiz duygularımızda özgürüz ancak kendi bencilliğimizin başkalarına vereceği zorlukları görmemek düpedüz kötülüktür...
En çok acıyı ben çekiyorum diye yakınmak yerine herkesin kendince çektiği acıları olduğunu görebilseydik belki çok başka bir dünyada olurduk.
Boşa giden hayatı için kendine kızmanın, kendinden de öteye duygularının seyrini kaybedip başkalarını suçlamanın getirdiği o delilik anını güzel özetlemiş sevgili Çehov.
Kendimize öfkenin ardından gelen suçlayacak birini arayış, suçladığımıza ettiğimiz lafların ardından gelen derin pişmanlık Vanya dayı hepimizin zaman zaman yaşadığı şeyleri yaşarken o çaresizliği ne de derinden veriyor...