Oysa insanlar nasıllardır, biliyor musun? Duyguları için de bir ev inşa etme ihtiyacı duyarlar. Duygularına kendi içlerinde, yüreklerinde sahip olmak yetmez onlara: Onları dışarıda da görmek, onlara dokunmak ister ve bu yüzden onlar için de bir ev inşa ederler."
Bu zamana dek Tanrı inancımı içimde, kendi bildiğim şekilde taşımak bana yetmişti. Başkalarının inancına saygı duyduğum için de kiliseye girmek isteyen Bibi’ye daima engel olmuştum; gel gelelim yalnız onu sokmamakla kalmıyor, kendim de girmiyordum. Başkalarının inşa ettiği bir eve gidip diz çökmek yerine, duygumu, inancımı kendi içimde taşıyor ve diz çökmeden, ayakta durarak muhafaza etmeye çalışıyordum.
Richieri'de artık tefeci olarak bilinmek istemediğimi söylediğimi duyan karımın kahkahalarıyla yaralanan içimdeki yaşayan nokta, hiç şüphesiz Tanrı idi: İçimdeki Tanrı, yaralandığını hissetmiş ve yine içimdeki Tanrı, diğerlerinin Richieri’de beni tefeci olarak anmalarına artık tahammül edemez olmuştu.
Gülüyoruz. Oysa ölümümüz başından beri tasarlanmış.
Gülüyoruz. Oysa çürüyüp kokuşmamız kaçınılmaz.
Gülüyoruz. Oysa çökmeden önce ayaktayız.
Bu akşam. Yarın değil öbür gün.
Dokuz bin yıl sonra. Daima.