… başlangıçta da dikkat çekildiği gibi, bütün bu bireysel farklılıklara karşın, bir nevrozun gelişme temeli olan belirleyici çatışmalar pratik açıdan her zaman aynıdır. Genelde bunlar, kültürümüzdeki sağlıklı insanın da tabi olduğu çatışmaların aynısıdır. Nevrotikle normal insan arasında net bir ayrım yapmanın olanaksız olduğunu söylemek tartışmasız bir görüş, ama bunu bir kez daha tekrarlamak yararlı olabilir. Kendi deneyimleri için tanıdıkları çatışmalarla ve tutumlarla karşı karşıya olan birçok okur, kendi kendine şunu sorabilir; Ben nevrotik miyim, değil miyim? En geçerli ölçüt, bireyin kendi çatışmalarının tuzağına düştüğünü hissedip hissetmediği, bunlarla yüzleşip yüzleşemeyeceği ve dolaysız bir biçimde bunlarla savaşıp savaşamayacağıdır.
Belli işlevleri yerine getirdiği ölçüde nevrotik acı çekme, kişinin istediği şey değil, bedel olarak ödediği şeydir ve kişinin amaçladığı doyum kendi içinde acı değil, bir kendini bırakmadır.
kişiliğin, bütünü anıştıran parçasına yönelik yıkım olasılıkları korkusu genellikle, ayrımsamaya toslayan süreç içindeki tek etkendir. Nevrotiğin bu konuda bildiği tek şey, bir delirme korkusu beslediğidir.
Gerçekte mazoşist kişi kendini bir şeye ya da bir insana verme yetisinden tam anlamıyla yoksundur; örneğin enerjisinin tamamını bir davanın hizmetine verme ya da kendini sevgi içinde bir başka insana tümüyle verme yetisinden yoksundur. Kendini acının kollarına bırakabilir, ama bu kendini bırakma, içinde bütünüyle pasiftir ve acısının nedeni olan duyguyu ya da ilgiyi veya kişiyi sadece, kendini yitirme uğruna kendini yitirmek için bir araç olarak kullanır. Kendisiyle karşısındaki arasında aktif bir etkileşim yoktur, söz konusu olan onun kendi amaçlan içindeki ben merkezcil uğraşıdır. Kendini bir insana ya da davaya içtenlikle vermek içsel gücün bir dışavurumudur; mazoşistçe kendini bırakma ise sonuçta zayıflığın bir dışavurumudur.
Kendinden geçmeye yönelik itki nevrotikte normal insandakinden çok daha kaçınılmaz, çok daha zorunludur, çünkü nevrotik birey sadece insan varlığında evrensel olan korkulardan, sınırlardan ve yalıtımdan değil, aynca çözümsüz çatışkıların ve bunların yol açtığı acıların ağına düşmüş olma duygusundan da kurtulmayı ister. Ve güce ve kendini büyütmeye yönelik çatışma itkisi yukarıdakine eşdeğerde kaçınılmaz ve normalde olandan çok daha yoğundur. Elbette olanaksıza ulaşmaya, aynı anda hem her şey hem de hiçbir şey olmaya kalkışır; örneğin, çaresiz bir bağımlılık içinde yaşayabilir ve aynı anda da zayıflığı aracılığıyla başkaları üzerinde mutlak bır buyurganlık uygulayabilir.
Nevrotik birey, çevresindeki herkesin iradesinin bir kurbanı, bir avı olduğuna inanma eğilimi gösterir, ama aynı zamanda da, dünyanın kendini ona uyarlaması gerektiği konusunda ısrar eder. Köleleştirildiğine inanma eğilimi gösterir, ama aynı zamanda da başkaları üzerinde uyguladığı gücün sorgulanmaması gerektiğı konusunda ısrar eder. Çaresiz olmayı ve başkalarının kendisine bakmasını ister, ama aynı zamanda da tam anlamıyla kendine yeterli olmakla kalmayıp, sonuçta her şeye kadir olmakta da ısrar eder. Bir hiç olduğuna inanma eğilimi gösterir, ama bir bilge olarak gözükmediği zaman çileden çıkar. Ozellikle her iki arayış da çok güçlü olduğu için, bu tür zıtlıkları uzaklaştırabilecek doyurucu bir çözüm kesinlikle söz konusu değildir.