Sanatçılarla oturmuş siyaset makamı bir taksim’i konuşmuştuk!
edip abi’nin kucağında mor bir kurbağa vardı bize devamlı Yakup’u soruyordu: O, yani Yusuf, Yusuf mu dedim?
hayır, Yakup
Bazen karıştırıyorum.. Gelmedi mi?
kurbağanın ağzına kaşıkla rakı, çatalla peynir veriyordu
çişim geliyordu, kalkamıyordum, imsak sakallı bir derviş gibiydi ece abi.
Devlet dersinde öldürülen oğlunun ardından içen bir baba gibi, şizofren arifelere sahur davuluyla kalkın diyordu. Teraviyi kaçıracağız! Hangi camii alır ki bizi abi?
diyordum. Hangi duamız tutar ki? Gülümsüyordu. Dudaklarının kenarından salya gibi bir dağ geçidi akıyordu.
Ahmet Süha başını öne eğmiş eğridir gölünde yüzen bir kuğunun sudaki kırık elyazısına bakıyordu. Anadolu’da eşkiya
kurtlanır beyim Ahmet Beyim. Biliriz biz de
“Özlemin eski tadı yok”.. Velakin
sivas kongresi ve cumhuriyet vişnesi
üzerine yeminler edildi. Bektaşi fıkralarının
sözleriyle söylendi geceler uykusuz koymuşan beni’ler, haydar’lar, odam kireçtir benim’ler. Utanıldı hep beraber.
Hep beraber küsüldü. Sonra hasret için bir dakika saygı duruşuna geçildi.
Kafalar bulanınca Ahmet Erhan bir mit, biz birer rum tanrı
Ara sıra vurulmayı, vuruşmayı seviyorum. Arızaları...