Ciddiyete, derin düşüncelere öteden biri meyilliydim, fakat bu kez içimde kati bir dönüşüm gerçekleşmişti.
Üç gün boyunca gece gündüz acılar içinde kıvranmak, sonra da ölüm… Bu her an benim de başıma gelebilir…
Sayfa 9
Reklam
Fatih’e varmıştım bir gece yarısı. Saat gece üç civarıydı. Üstü başı kirli, sokaklarda yaşayan yaşlı bir adamla karşılaştım. Merak etmemesini söyledim. Cebimde kalan son paranın bir kısmını teklif ettim. “Almam!” dedi. “Neden?”diye sordum. “Param var benim” dedi. “Yarın lazım olur” dedim ve “Onu da yarın düşünürüm” diye cevapladı. Ne kadar ısrar ettiysem de almadı parayı. Onu da yarın düşünürüz! Biriktirmemek! Yarın endişesinin bir ur gibi beynimizi işgal ettiği bir zamanda hiçbir güvencesi olmayan yaşlı bir adam yarına ait kavgalarını bugünden düşünmüyordu. Biz yerleri kazan köpekler gibi biriktirirken o yarını bekliyordu rızkı için. Hiçbir güvencesi olmayan dedim de, Allah o kadar mı uzak duruyordu bu şehirden? Ya ben Allah’ı nerede kaybettim? Kendimden utanıyorum. Hepimiz güvenceyi biriktirdiklerimizde ararken, o ölümün ansızın gelişinin biriktirmeyi nasıl gülünç bir duruma soktuğunu anlatıyordu hal lisanıyla. Ölüm bu biriktirdiklerini beklemez diyordu kanaatkâr bir edayla. Biz toprağı eşelemeye devam ediyorduk.
kırmızı deynek
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü Ve yabanıl ak atlar doludizgin Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki Bu sabah yağmur yağacak Bu sabah gün açacak Bu sabah tekmil tornurcuklar patlayacak Bahar patlayacak Köpükler, bulutlar patlayacak Özlemierin en güzeli, tozlu bir özlem Topraktan yeni çıkarılmış Üç bin yıllık yunan şarabı Atların kara
Sayfa 85 - Yapı Kredi Yayınları
BİR AYRILIK BİR YOKSULLUK Vara vara vardım ol kara taşa Hasret ettin beni kavim kardaşa Sebep ne gözden akan kanlı yaşa Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm Nice sultanları tahttan indirdi Nicesinin gül benzini soldurdu Nicelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm Karac'oğlan der ki kondum göçülmez Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm
Sayfa 57
Reklam
(…) herkesin sandığının aksine ölülere ağlamam ben. Kaderlerine, son sözlerine, herkesin onları son gördüğü anlara değil, onları ölüme götüren ellerine ağlarım. Hayattayken sırtlarını dayadıkları ağaca ağlarım. Uzanıp avuçlarıyla su aldıkları çeşmeye ağlarım. Dünyadan aldıkları son nefese ağlarım. Giydikleri son elbiseye, yürüdükleri son yola, başlarını koydukları son yastığa, yüzlerini kuruladıkları son havluya, kokularını bıraktıkları odalara, kederle oturdukları taburelere, sıkıntıyla parmaklarını gezdirdikleri masalara, ellerinin dokunduğu son nesneye ağlarım. Terekelerinde kalan üç-beş parça eşyaya, dünyada bıraktıkları harflere ağlarım. Gözyaşlarım bütün bunları bahane edip akarken ben ölülere değil hikayelerine ağlarım.
İnsan ömrünün üç safhası vardır: Doğum, acı çekme ve ölüm.
"Üç gün boyunca gece gündüz acılar içinde kıvranmak, sonra da ölüm... Bu her an benim de başıma gelebilir..."
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.