Şunu unutma ki, bu dünyada hoş sadâ bırakanlar “yemek için yaşayanlar değil hep yaşamak için yiyenler” olmuştur.
Sayfa 120Kitabı okudu
İnsanın kul olması yönüyle, yani yokluğun merkezinde ve faniliğin en aşağı noktasında bulunmasından ötürü yaratıcıya bizzat yaklaşması mümkün değildir. Bu bakımdan yakınlık kurltarafından değil, Allah tarafındandır. Bu hakikat bakara suresinin 186 ayetinde "eğer kullarım sana beni sorarlarsa Ben yakınım" ifadesinde çok net bir şekilde ortaya konulmaktadır. Soracağım kalıp çerçevesinde inen ayetler içerisinde sadece bu ayette "de ki" ifadesini olmaması, cevabın doğrudan doğruya "Ben yakınım" şeklinde verilmesi, Allah'ın kulu ile kendisi arasında peygamber de dahil hiçbir vasıtanın gülmesini istemediğinin açık kanıtıdır.
Reklam
Müthiş
Havariler demişlerdi ki ey Meryem oğlu İsa Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi? Hz İsa havarilerine şu uyarıyı yapar "Eğer müminlerseniz Allah'tan korkun." Yani sizin böyle birisiyseniz Allah'ı kudretinde ve benim nübüvvetimin sıhhatinde şüphede olduğunuzu ima eder ve iman iddiasından şüpheli gösterir. Darıca navariler özür dileme makamında isteklerini ve samimiyetlerini açıklayarak şöyle dediler. "Biz dediler: İstiyoruz ki ondan yiyelim kalblerimiz itmi'nan bulsun da senin bize doğru söylediğini bilelim ve ona şehadet edenlerden olalım" İsâ ibni Meryem şöyle yalvardı: Ya Allah! ey bizim yegâne rabbımız! bize Semadan bir mâide indir ki bizim için hem evvelimiz, hem ahırımız için bir bayram ve kudretinden bir nişane ola ve bizleri merzuk eyle ki sen hayrurrazikînsin Hz İsa'nın bu duasına dikkat edilirse içinde birçok incelikleri taşıdığı hemen fark edilir. Havarier sofrayı isteyip maksatlarını anlatırken yemeği öne almışlar ve diğer ruhani istekleri geriye bırakmışlardı. Halbuki Hz İsa dini maksatları öne almış ve yemek yemek, gıdalanmak gibi dünyevi istekleri ifadeyi sonraya bırakmıştır. Bunun yanında rızıkta kalmayıp bisküvinin Allah'a yönelmiş, onu yüceltmekle şükrünü de yerine getirmiştir. Bunlar düşününce ruhların derecelerindeki mertebeler ne büyük bir fark ile ortaya çıkmış oluyor.
Tağ Medresesi sahibi Abdurrahman Tağî, Nurslu talebelere çok yakın alakâ gösterirdi. Kış geceleri kalkar, küçük talebelerin üşümemeleri için üzerlerini örterdi. Ayrıca medresenin ileri gelen büyük talebelerine: - Bu Nurslu talebelere iyi bakın, bunlardan biri din-i mübin-i İslâmı ihya edecek... Fakat hangisidir, ben şimdi bilemiyorum> derdi.
Alman şairi Schröder, aşkına: "Ben hiçbir zaman, sana, hasret duymayacak kadar yakın bulunmak istemiyorum" diye seslenmiştir. İngiliz şairi Elliot ise "Vuslata ermemiş aşkın büyük azabı, vuslata eren aşkta daha büyük azap haline geliyor." demiştir.
Reklam
Kamil insan taliplinin gönlünü kazan bir kuyucu gibidir. Kuyucu, kazdığı kuyuya dışarıdan su taşımaz. Toprak kazıldıkça şu ortaya çıkar.
Tarihi siyerine Yahudiler tenzihin, Hristiyanlar ise teşbihin savunucusu olmuşlardır. Halbuki gerçek ne sadece tenzihte, neden sadece tespihtedir. Hakikat, tenzih ile teşbihi cem eden tevhidde tecelli etmektedir
Sordum mu hiç kendine: "Secde neden ikidir?" Bir kez secde etmekle yapılan hata nedir? İlk secdenin medlûlü için gerekir tövbe Secde-i sehiv şarttır! Bu, uygundur edebe Vehmi varlığın vehmi böylece red olunur Sâcidin namazı da "hâzâ" bir mi'rac olur. Ganiyy-i Muhtefî
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.