Onur Köksal

Onur Köksal
@TimeTraveller_
Muhasebe
Üniversite Lisans
İstanbul
İstanbul, 1 September
53 reader point
Joined on July 2019
Cephede bir ay boyunca kalan Mustafa Kemal 18 Eylül’de Ankara’ya döndü. Ertesi gün mecliste zafer konuşmasını yaptı. Askeri harekâtlarla ilgili iyimser ve seçilmiş açıklamaları, İtilaf devletlerine belagatli bir rica ile son buldu. Türklerin barış istediklerini söyledi. Ama tıpkı diğer uygar uluslar gibi, özgürlük ve bağımsızlıklarını da istiyorlardı. Gerçek amaçları uygar dünyadan gizli kalmıştı. Eğer İtilaf devletleri Türkiye’nin bağımsızlığını tanırsa, Rusya ile aralarında nasıl bir sürtüşme olmuyorsa, onlarla da bir çatışma çıkması için herhangi bir neden kalmayacaktı. Ortak bir uygarlığa ulaşma fikri, Mustafa Kemal’in düşüncelerinin temelini oluşturuyordu. Bu görüş, onu düşman bir Asyalı İslam dünyasının üyesi ya da uygarlık değerlerini yok eden Bolşeviklerin yanlısı olarak gören Batı önyargılarını çürütüyordu. Mecliste ise gerek muhafazakâr gerekse radikal üyeler arasında güçlü bir Batı karşıtı duygunun var olduğu gerçekti. Ama Mustafa Kemal’in uygulamaya koyacağı reformların habercisi olan bu mesaj, karşı görüşü paylaşanları kızdıracak kadar açık değildi.
Sayfa 379Kitabı okudu
Reklam
Mustafa Kemal 16 Temmuz’da Ankara’daki öğretmenler kongresinin açılışında yaptığı konuşmada, aklından geçenleri açıkladı. Yeni yetişen kuşağın güçlü bir düzen ve disiplin duygusuna sahip olması gerektiğini bildirdi. Edinilecek kültür, eski batıl inançları kapsamamalı ve “yabancı fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i milliye ve tarihiyemizle mütenasip” olmalıydı. Bu da, bir ilk adımdı. Doğu, yani Bolşevik ve İslam etkilerinden uzaklaşma başlamıştı, ardından batıya doğru ilerleme gelecekti.
Sayfa 371Kitabı okudu
Fevzi Paşa 27 Nisan’da Ankara’da coşkuyla karşılandı. Mustafa Kemal’in önerisiyle milletvekilleri toplantıyı yarıda kesip onu karşılamak üzere tren garına gittiler. Yine Mustafa Kemal’in önerisiyle Fevzi Paşa’ya mebusluk verildi ve hükümetin kurulmasından önceki aşamada, geçici yürütme komitesine seçildi. Fevzi Paşa’nın ilk hizmeti, Damat Ferit sadrazamlığa getirilmeden önce padişahın huzuruna çağrıldığını ve sultanın kendisinden Anadolu’daki milliyetçilerle temas kurmasını rica ettiğini anlatması oldu. Millet Meclisi’nin padişahın isteklerinin gerçek bir yorumlayıcısı olduğu efsanesini doğrulayan bir öyküydü bu. Yine de bu efsane, dâhili mücadelenin yayılmasını önleyemedi.
Sayfa 332Kitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Mustafa Kemal bir gün sonra Moskova’daki hükümete iş mektubunu anımsatır bir telgraf çekti. Mesajı “Emperyalist hükümetleri aleyhine harekâtı ve bunların tahtı tahakküm ve esaretinde (baskı ve köleliği altında) bulunan mazlum insanların tahlisi (kurtarılması) gayesini istihdam eden (amaçlayan) Bolşevik Ruslarla tevhidi mesai ve harekâtı (iş ve
Sayfa 330Kitabı okudu
Padişah ile Damat Ferit, milliyetçileri, Bolşevikler ya da en azından mason İttihat ve Terakkicilerin artığı ‘dinsiz İttihatçılar’ diye nitelendirerek onlara karşı İslami duyguları kışkırtmaya çabalıyordu. Anzavur kendi çetesine, Hz. Muhammed’in Gücü anlamına gelen Kuva-yı Ahmediye daha sonra da Kuva-yı Muhammediye adını vermişti. Damat Ferit’in inzibat gücünün bir adı da, Hilâfet Ordusu’ydu. Sonunda Mustafa Kemal din kozlarını oynamaya karar verdi. 21 Nisan’da yayınladığı genelgeyle meclisin açılışında yapılacak dini törenleri açıkladı. Kuran ve hadislerden parçalar okunacak, kurbanlar kesilecek, Peygamber’in Sakal-ı Şerif’i ve bayrağı dolaştırılacak, aynı zamanda halife olan sultanın, kullarının ve ülkesinin güvenliği için dualar edilecekti. Mustafa Kemal benzer törenlerin ülkenin dört bir köşesinde yapılarak, özel dualar ve vaazlarla yeni meclisin vatani görevlerinin açıklanmasını da istedi.
Sayfa 329Kitabı okudu
Reklam
İstanbul’da padişah ile sadrazamı Damat Ferit Paşa, İtilaf devletlerinin istediği üzere milliyetçileri derhal reddettiler. 11 Nisan’da oturumlarını zaten kapatmış olan Osmanlı Mebusan Meclisi padişah tarafından feshedildi. Aynı gün Osmanlı Devleti’nin en büyük din adamı olan Şeyhülislam, yayınladığı fetva ile Kuva-yı Milliye’yi kâfir ilan edip, onları öldürmenin dindarlar için vacip olduğunu açıkladı. Beş gün sonra Ankara’nın milliyetçi müftüsü Rıfat (Börekçi) Anadolu’daki 250 meslektaşının imzaladığı bir fetva ile karşılık verdi. Bu fetva, halifenin dinsizlerin elinde tutuklu bulunduğunu ve dindarların görevinin onu ve ülkesini kurtarmak olduğunu, düşman devletlerin emriyle yayınlanan fetvaların geçerli olmayacağını bildiriyordu.
Sayfa 327Kitabı okudu
İngilizlerin İstanbul’da bir girişimde bulunacağını Mustafa Kemal daha önceden haber almıştı. Ankara’daki Fransız birliğinin komutanı, tren istasyonunu işgal eden İngiliz askerlerinin ayrılma hazırlığı içinde olduğunu ve onlar gidince Ankara’ya tren seferlerinin durdurulacağını kendisine söylemişti. İngiliz girişimlerini protesto etmek için parlamentonun görev başında olması konusunda Rauf’un fikrini paylaşıyordu, ama kendisiyle birlikte en yakın arkadaşlarının Ankara’ya gelmesi için ısrar etti. Eğer burada bir hükümet kurulacaksa, onlara gereksinim duyulacaktı. Başkentten ayrılmanın geride kalan mebusları kızdıracağını ve meclis toplantılarının Ankara’ya taşınmasının güç olacağını iddia eden Rauf bu öneriyi reddetti. Rauf’la (Orbay) yolları ayrıldıktan sonra yaptığı altı gün süren Nutuk’ta Mustafa Kemal -her zaman geçerli olan, ‘ben burada böyle ağır bir muhakeme yürütmekten içtinap ederim (geri dururum)’ girişini yaparak- Rauf ve arkadaşlarının belki de Anadolu’daki direniş hareketinin tehlikelerini göze almak yerine, İngilizlerin elinde Malta’ya sürgüne gönderilmeyi tercih etmiş olabileceklerini söyledi. Bu sözleri haksızlıktı. Rauf (Orbay) cesur ve onurlu bir insandı. Ama hâlâ padişahtan umudunu yitirmemiş olduğu için, başkentten ayrılmak istemeyen parlamentonun acemi, milliyetçi çoğunluğundan kopmaya henüz hazır değildi. Ne var ki, meclis reisi Celalettin Arif 13 Mart’ta kaçıp Ankara’ya gitti.
Sayfa 322Kitabı okudu
İstanbul’da İtilaf devletleriyle Türk milliyetçileri arasındaki ilişkiler kopma noktasına yaklaşıyordu. Ama Mustafa Kemal başkentteki milliyetçileri kontrol edemiyordu. Meclis başkanı seçilme umudu, 31 Ocak’ta, (Fransızlar tarafından kısa bir süre gözaltına alındığı için ünlenen) Reşat Hikmet adlı başka bir adayın seçilmesiyle suya düştü. Az sonra Reşat Hikmet ölünce, başkanlık görevi Mustafa Kemal’in çevresinden olmayan milliyetçi Celalettin Arif’e verildi. 3 Şubat’ta Mustafa Kemal’den daha kıdemli bir milliyetçi general olan Fevzi Paşa (Çakmak) Harbiye Nezareti’ne atandı. Ardından başka bakanlar da değiştirildi ve 9 Şubat’ta yeni düzenlenen kabine parlamento tarafından onaylandı. Birkaç gün önce de, parlamentodaki milliyetçi çoğunluk sonunda bir parti kurmuştu. Ne var ki, Mustafa Kemal’in politik bir araç olarak öngördüğü Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almak yerine, mebuslar kurdukları partiye padişahın meclisi açış konuşmasında geçen ‘Felâh-ı Vatan İttifakı’ (Vatanın Kurtuluşu Grubu) adını verdiler. Mustafa Kemal bu isimle alay ederek parlamenterlerden ‘Fellâh-ı Vatan Grubu’ diye söz ediyordu.
Sayfa 318Kitabı okudu
18 Aralık’ta, Mustafa Kemal ile arkadaşları karla örtülü Anadolu yaylalarına doğru yola çıktılar. Kayseri’ye kadar olan 192 kilometrelik yolu iki günde aldılar ve bir fener alayı ile karşılandılar. Bu şehirde kaldığı iki gece boyunca Mustafa Kemal dini liderlerle görüştü ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin amaçlarını yaymak için çalışmalar yaptı. Sonra, Bektaşi tarikatının kurucusu ve Alevilerin en önemli türbesi olan Hacı Bektaş Veli’nin mezarını ziyaret etmek için yol uzatıldı. Bektaşiler İslam dinini daha esnek bir biçimde yorumlamalarıyla bilinirler. Tarikatın Çelebisi (başı) Cemalettin ile Mustafa Kemal ülkenin savunulması konusunda görüşürlerken su gibi rakı içildi. Çelebi Cemalettin, ulusal direniş hareketine katılacağını ve taraftarlarına da destek vermelerini emredeceğine söz verdi.
Sayfa 311Kitabı okudu
Mustafa Kemal önderliğinde şekillenmeye başlayan direniş hareketi, Osmanlı Devleti’ni İtilaf devletleriyle savaşa sokmuş olan İttihat ve Terakki’nin ardılı sayılırdı. Ama aradaki önemli farkı özellikle İngilizler göremediler. Sivas Kongresi’nin kendini İttihat ve Terakki’den uzaklaştırmasından iki ay sonra, 1919 Kasımında, Dışişleri Bakanlığı Daimi Müsteşarı Sir Eyre Crowe, Dışişleri bakanı Lord Curzon’a bir yazı gönderdi: “Kişisel fikrime göre, Mustafa Kemal’in hareketi temelinde İttihat ve Terakki Fırkası’nın uzantısıdır ve Türkiye’yi tüm yabancı denetimlerden uzaklaştırmayı ve imparatorluğun farklı milliyetlerden insanların yaşadığı yörelerini olabildiğince uzun süre elde tutmayı amaçladığı için emperyalist bir yönü vardır.” Crowe yanılıyordu. Bağımsızlık, emperyalistçe hedef değildi. Üstelik, Türk milliyetçileri, İtilaf devletlerinin İstanbul’daki bazı Osmanlı taraftarlarından farklı olarak Arap ülkelerini çoktan gözden çıkarmışlardı. Ellerinde tutmak için çabaladıkları topraklarda Türk ya da Kürt, Müslüman çoğunluk yaşıyordu. Daha Erzurum Kongresi’nin yayınladığı bildiride, bu toprakları tanımlamak için 1918 mütarekesinin çizdiği sınırlar kullanılmıştı ve Sivas Kongresi de bunu bir kez daha onaylayacaktı.
Sayfa 293Kitabı okudu
Reklam
24 Ağustos’ta Mustafa Kemal, dernekler yasası uyarınca, Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tüzüğünü ve yönetim kurulu (Heyet-i Temsiliye) üyelerini Erzurum valisine sundu. Komitenin dokuz üyesinden, aralarında iki Trabzon delegesinin de bulunduğu üç üye, bundan sonraki işlemlere hiç katılmadılar. Başlarında Mustafa Kemal olmak üzere beş üye, 9 Ağustos tarihinde Kâzım Karabekir’e kendisini Heyet-i Temsiliye’ye üye yaptıklarını bildirdiler. Mustafa Kemal bu yazıyı yalnızca ‘üye’ sıfatıyla imzaladı. Kurallara göre belirli bir aşamada resmî olarak komitenin başkanı seçilmiş olduğu varsayılmaktadır, ama bu unvanını yazışmalarda kullanmayıp, ‘Heyet-i Temsiliye adına’ diyerek imzalamıştır. 1927’deki Nutuk’ta ise, aralarında Kürt Mutki aşiretinin reisi ile Erzincanlı bir Nakşibendi şeyhi gibi ‘zavallı insanların’ bulunduğu bir komiteden hiçbir şey beklenemeyeceğini söylemişti. Aslında Mustafa Kemal, Heyet-i Temsiliye’yi de tıpkı temsil ettiği cemiyeti gibi, kendi aracı olarak görüyordu. Yine de her ikisi de Kafkas kökenli olan, Rauf (Orbay) ile Beyrut eski valisi Bekir Sami’nin (Kunduh) kendilerine özgü fikirleri vardı. Üstelik Bekir Sami kongreye katılmadığı halde üyeliğe seçilmişti.
Sayfa 288Kitabı okudu
Lider nihai amaçlarını kendisine saklıyordu. Mustafa Kemal, 1927’de monarşinin ulusal iradenin en büyük düşmanı olacağını daha o zamanlar görmüş olduğunu söyledi. Fakat sonucu ya da başka bir deyişle cumhuriyet yönetiminin kaçınılmazlığını önceden açıklamak, bu fikri kendi geleneklerine, zihinsel yeteneklerine ve düşünce biçimlerine aykırı bulacak
Sayfa 284Kitabı okudu
Mustafa Kemal arkadaşlarını beklerken stratejisini hazırlamıştı. Ülkeyi saran gerginlik artıyordu. Ege bölgesindeki Yunan birlikleri bazı noktalarda gerilemeye zorlanmış, ama Müslüman halktan intikam almak amacıyla desteklerle güçlenerek yeniden saldırıya geçmişlerdi. Halkın çoğu öldürüldü; Müslümanların malları toptan imha edildi ve binlerce
Sayfa 274Kitabı okudu
Mustafa Kemal, Rauf, Ali Fuat, Karabekir ve Refet (Bele) İstiklâl Savaşı’nın ilk askeri planlamacılarıydı. Etkili konumlarda bulunan ve kendileriyle aynı düşünceyi paylaşan diğer subayların da desteğini almışlardı. Bunların arasında birbiri ardına Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı görevlerine getirilmiş olan iki tümgeneral, Cevat (Çobanlı) ile Fevzi (Çakmak) vardı. Her ikisi de hükümetin gözüne girmişti. Son derece zeki ama temkinli bir asker olan Albay İsmet (İnönü), doğu ve güney cephelerinde Mustafa Kemal’in komutası altında çarpışmıştı ve Şişli’deki evi sık sık ziyaret ediyordu. Bir gün birlikte Anadolu haritasına bakarlarken Mustafa Kemal, “Anadolu’ya nasıl çıkabiliriz, nerden çıkabiliriz, yol nedir?” diye sordu. İsmet (İnönü) “Canım her taraftan gideriz. Yol da çoktur, tedbir de çoktur. Mesele çalışmak için istikameti tayin etmektir,” diye yanıtladı. O tarihte İsmet’e ‘en yakın dostum’ diyen ama sonradan kavga edecek olan Kâzım Karabekir, İsmet’in 1919’da direnişin olanaksız olduğuna inandığını ve askerlikten istifa edip çiftçiliğe başlamayı düşündüğünü söylüyor.
Sayfa 252Kitabı okudu
Mustafa Kemal’in Suriye’de çarpıştığı İngilizler, tek başlarına en önemli güç olduklarından, Ortadoğu’nun başlıca aktörleri sayılırlardı. İngilizlerin iyi niyetine güvenmiş olan Rauf (Orbay) kısa sürede hayal kırıklığına uğramıştı. Ama bu durum Mustafa Kemal’i caydırmadı. İstanbul’a dönüşünden dört gün sonra, 17 Kasım’da üç Türk milliyetçi
Sayfa 243Kitabı okudu
809 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.