Anadolu'da dokuz yüzyıl gelişen güzel Türkçemizi elli yılda kısır ve cılız bir kabile dili hâline koyan suikastin, hem millet kalbine batırılmış hançer, hem de edebiyat kapısına vurulmuş kilit olduğunu görmeyenler, Türk milletini sevmemiş olanlardır. Onlar Türk milliyetçiliğini bin yıl geriye götürdüler. Bu gidişle şimdi Fuzulî'yi anlamayan gençliğin arkasından yakın gelecekte Ömer Seyfettin'i ve Yûnus'u da anlamayan nesiller gelecektir. O zaman Türk milliyetçiliği sadece bir tarih ve bir hatıra olacak, Türk ruhu rüyaların destanı hâlinde kalacaktır.
Yalnız senin gezdiğin bahçede açmaz çiçek,
Bizim diyarımız da bin bir baharı saklar!
Kolumuzdan tutarak sen istersen bizi çek
İncinir düz caddede dağda gezen ayaklar.
Sen kubbesinde ince bir mozaik arar da
Gezersin kırk asırlık bir mabedin içini,
Bizi sarsar bir sülüs yazı görsek duvarda,
Bize heyecan verir bir parça yeşil çini...
Sen
İSTANBUL DESTANI
İstanbul deyince aklıma bir martı gelir
Yarısı gümüş yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış bir yokmuş.
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir
Süt akar cümle musluklarından
Direklerinde güller tomurcuklanır
Adadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum
Gülcemalle gider İstanbul'a
Gülcemalle gelir.
Bedri Rahmi Eyuboğlu
Libya'da
Çöl duman duman tütebilir
Şarkılar bitebilirdi.
Bitti
Balkanlar gidebilirdi
Gitti
Ayrılabilirdi Suriye, Irak, Hicaz
Ama Anadolu esir olmazdı.
Olmaz!
KAŞGARLI MAHMUT (*)
Şerefli târihimi okurken fasıl fasıl,
Mefkûreci ceddimle nasıl öğünmem, nasıl ?..
Beni öz Türk yaratan bir «Ulu Mâbud»um var,
Bana beni tanıtan «Kaşgarlı Mahmud»um var!..