“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içmeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturmazdık. Onlar güneşi, ayı falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babaların hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir?Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri başını aya çevirmiştir? Halbuki o her şeyi,herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı ,o iyi tebessümü serpiyor.”
Sayfa 93 - Yapı Kredi
~~~ On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... ~~~
Sayfa 93 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Ak ağacın çiçek açması
Sonunda bir gün Gandalf ortalıklardan yok oldu . Gandalf, Aragorn'u gece çıkarmıştı Şehir'den ve onu Mindolluin Dağı'nın güney eteklerine götürmüştü; orada asırlar önce yapılmış, artık kimsenin gitmeye cesaret edemediği bir yol buldular. Çünkü yol, dağdan çıkarak sadece kralların gitmesi âdet olan, yüksekteki kutsal bir yere
"Yazık değil mi aya?" "Neden?" "Dört buçuk milyar yaşında ve bir toz tanesinden büyük olmayan insanın biri gelmiş de onun görevini çalıyor. Gündüz güneşi, gece ayı kıskandırıyorsun. Bence biraz şov yapıyorsun."
Bugünkü roman, hakikî veya hayâlî bir vak'anın muayyen tahlil ve tasvir unsurları ile başından sonuna kadar bildiğimiz roman dili ve üslûbu ile hikâye edilmesi değildir; roman, alelâde manzara ve ikâmetgah dekorları içinde birbirine pek benzeyen beşerî maceraları anlatmak değildir. Bir romanda vak'a ve hareket unsuru pek cüz'î olabilir, tecessüsü tahrik eden entrikalar hiç olmayabilir, elverir ki pek basit bir vak'ayı doğuran büyük ruhî şeniyetler mükemmel bir surette nakledilsin. Bir roman vak'asının başı, ortası, sonu ve dünkü romanda aranan bir inkişaf ve intiha devirleri bulunmayabilir; elverir ki, mevzuu esasen başı ve sonu olmayan hayat akışından herhangi bir parçayı bize aksettirsin.
Muvelleh sıfatı verilen dervişlere bakıldığında, terimin Kalenderiler ve Haydariler gibi tasavvufi meşrepleri itibariyle muhalif karakterli dervişleri tasvir ettiği anlaşılmaktadır. Kapsamla ilgili belirsizlik, terimin bütün muhalif karakterli derviş gruplarını kapsayıp kapsamadığı, bütünü kapsamıyorsa hangi derviş gruplarını içine aldığı
Sayfa 77 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Birinci Bölüm, Şam ve Anadolu Dolaylarında 7./13. Yüzyılda Tasavvuf ve Muvelleh Dervişlik, MUVELLEH KAVRAMI VE TARİKATLAR, Muvelleh Kavramı: Veli mi, Deli mi?
Reklam
Dil ve Üslup Bozkurtlar Diriliyor'un dil ve üslubu Bozkurtların Ölümü'nden farklı değildir. Aynı açıklık ve akıcılık bu romanda da dile hâkimdir. Roman, olay ve hareket ağırlıklı olduğu için tahkiye ve diyalog üslubu öne çıkar; tasvirler son derece azdır. Bozkırın ve kahramanların tasvirleri de genellikle birbirine benzer. Son derece
Dil ve Üslup Bozkurtlar Diriliyor'un dil ve üslubu Bozkurtların Ölümü'nden farklı değildir. Aynı açıklık ve akıcılık bu romanda da dile hâkimdir. Roman, olay ve hareket ağırlıklı olduğu için tahkiye ve diyalog üslubu öne çıkar; tasvirler son derece azdır. Bozkırın ve kahramanların tasvirleri de genellikle birbirine benzer. Son derece
İşte, der, insanoğlunun geçmiş hayatı bu. Ve başlar bize maval okumaya. Ninniler uydurup uyutur bizi dedelerimizin derin boşluklar içinde, uzun, zifiri karanlık hayatından. Gösterir bize evvel zamanı, tek doğru, en güzel örnek, der. Bakarsın gelecek günlerin farkı yok geçen geceden. Senin tarih dediğin işte budur, alnında altı bin yıllık
Muhal farz... Dünyada mevcut ne kadar insan varsa inkâra sapsa... Hayvanlar, nebatlar, cematlar da dile gelse ve bunlar da ayı inkâr sesini bestelese... Fezanm dibi ölçülse ve dibinin dibindeki dipten ilerisinin de tasavvuru kabil olmayan hesabı verilse... Her madde ve her hâdise. vücut hikmetini, "niçin" ini, "nasıl" mi ve "neden" ini mutlak bir anlatışla anlatsa ve bütün bunlar inkârı gerçekleştirmek için olsa... Muhal farz dedim ya; aslında onun emriyle var olan yokluk, var olan varlık gibi dile ve harekete gelse de kendisiyle beraber varlık adına tek şey, tek ümit, tek vücut bırakmasa... Ölüme çare bulsalar, yıldızları bozuk para diye harcasalar, güneşi idare lambası gibi kullansalar, mesafeleri dondurup yekpâre bir elmas halinde hâkimiyet tacına oturtsalar ve bu tacı benim başıma geçirseler... Dilim, hafızam, akrabam, vatanım, hatıram, hiçbir şeyim kalmasa... Benim, evet bizzat benim ayaklarımdan saçlarıma kadar her zerrem kendi aleyhime dönse ve beni yalanlasa... Ben bende kalacak olan tek ve son bir nokta halinde, sana Allahım ve senin Sevgiline iman eden ve O'nun senden getirdiği her ölçüyü hak bilen biricik insan, vücut, kısım, parça, nokta, zerre olur ve böylece kalırım. Dedim ya, muhal farz, yokluğu bulup da söyletseler ve ona "benden başkası yok!" dedirtseler ben yine O'nun bildirdiği "var" dan ve O'ndan yana kalırım.
Sayfa 7
690 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.