ATSIZ’IN HİKÂYELERİ: Hikâye, Atsız'ın sanatında en az yer bulan bölümdür. Ömrü boyunca sadece beş hikâye yazmıştır. Onların da dördünü 1931 yılında yayımlamıştır. 1941'de yazdığı beşinci hikâye ise Bozkurt dergisinin Temmuz 1941 tarihli 11. sayısında yayımlanmış, fakat bu sayıda dergi kapatılmıştır. Beşinci hikâye ancak 1966 yılında
Çünkü biz biliyoruz ki, Ömer Seyfettin de Balkan Savaşları’na katılmış, Türk ordusundaki intizamsızlık ve bozukluğu görmüş, üstelik askerleri ile birlikte Yunanlara esir düşmüş bir Türk zabitiydi. Ruzname için “neredeyse tamamen gerçek” dahi denilebilir. Bana göre Türk tarihinin en hazin sayfalarından ve en utanç verici mağlubiyetlerinden birisi olan Birinci Balkan Savaşı'nı, onu bizzat yaşayan ve çok güçlü bir kaleme sahip olan Ömer Seyfettin'den okumak belki de bütün hikayeleriyle birlikte günümüze de ışık tutması açısından hayli önemli görünüyor.
Sayfa 14 - Gufo Yayınevi
Reklam
Agâh Sırrı Levend'in mükemmel yazısı
MEHMET EMİN YURDAKUL'UN KİŞİLİĞİ Agâh Sırrı Levend Bir toplumda beliren yeni düşünce akımlarını, değişen edebiyat ve sanat hareketlerini, kendilerini meydana getiren nedenleri incelemeden, yalnız görünüşlerine bakarak açıklamaya çalışmak çok yanıltıcı olur. Kişisel bir heves ürünü gibi görünen bir eserin bile, sonradan yeni bir devrin
"Altı yüz senelik mefahirden göğsü kabararak, gözleri büyüyerek bahseden bir millet, altı yüz seneden beri beraber sürüklediği cehaletin kurbanı olmuş, kitab-ı mefahirini kapatmıştı."
Sayfa 120Kitabı okudu
Vatanı kurtarmak için vatandaşını öldürmek !
"İşte hükümeti sevmeye sevmeye, öldüreceği vatandaşlarına acıya acıya, kardeş kanı dökmeğe mecbur idi. O, hak yolunda evladını kurban etmek isteyen babadan, namusu uğrunda kardeşini boğazlayan biraderden başka bir şey değildi. Vazifesi, vatanını kurtarmak için şaşkın vatandaşlarını öldürmekti. Bu ne kadar acı idi!"
"Evet, hükümet zalimdi, idare bozuktu, mütegallibe zayıfları eziyor, rüşvet her kapıyı açıyordu. Ah! Bu zulmü kırmak, bu mütegallibeyi ortadan kaldırmak; İslam, Hrıstiyan, bütün vatandaşlara bir iki parlak ufuk ve bir iki namuskar hayat vermek lazım idi. Bu lüzumu kime anlatacaktı? Bunu arılayanlar ne kadar mahdud ve ne kadar dağınık idi. Bunları bir yere getirmek, sonra bu çetelere karşı değil, o zulme karşı yürüyerek onu bir daha dirilmeyecek surette öldürmek, sonra çetecilere: İşte size bir kardeş kucağı! Buraya sarılın da beraberce bu vatanı yükseltelim! demek ne kadar mümkünsüz idi."
Reklam
Hükümetin elinde kilise meselesi Salih Ağa'nın delik kiremiti gibiydi...
"Salih Ağa isminde bir adam, dam aktarır, öyle geçinirmiş. Epey bir para kazanır, artık köyüne gitmeye karar verir. Oğlunu yanına çağırır, der ki; oğlum ben köye gidiyorum, sen benim sanatıma devam et, müşterilere söyledim. Allah razı olsun iyi adamlardır, lazım oldukça seni çağıracaklar. O, kalkar gider. Aradan birkaç ay geçer, bir de ne görsün, oğlu çıkmış geliyor. Salih Ağa, sorar; oğlan burada işin ne, sen neye geldin? Çocuk der ki; babacığım, senden sonra beni birkaç defa çağırdılar. Hangi evden istedilerse gittim, dama çıktım, akan delik kiremiti buldum, onu yere attım, yerine sağlam kiremit koydum. Mahallede artık hiçbir ev akmaz oldu. Ben de ne yapayım, kalktım sana geldim, Salih Ağa çocuğa haykırır, ah aptal oğlan, ah aptal oğlan, ben yirmi iki sene delik kiremidi, bir köşeden öbür köşeye dolaştırmakla geçindim. O köşe oldu ama şimdi bu köşe bozuldu diye beni tekrar çağırırlar, ben yine delik kiremitin yerini değiştirirdim. Hiç delik kiremit atılır mı? İş­te hükümetin elinde kilise meselesi Salih Ağa'nın delik kiremiti gibiydi, çocuklar o kiremiti atıp yerine sağlamını koydular, işi temizlediler. Artık Rumeli damı akmaz oldu; fakat galiba o mahallede artık bize iş kalmadı, ekmek kalmadı."
Araplar da bize aynısını söylüyor
"Biz istiyoruz ki Bulgarlar, Bulgar kalsın. Rumlar istiyor ki Bulgarlar, Sırplar, Arnavutlar, Ulahlar tekmil Rum olsun. Biz kendi lisanımızda ibadet etmek, ayinlerimizi kendi rahiplerimizle yapmak istedik, onlar, mutlak Cenab-ı Hakk'a Rumca söyleyeceksiniz ve aranızda biz tavassut edeceğiz dediler."
"Hiç alışmadığım için, semerin üstünde pek çok zahmet çektim ve günaha girdim Velika'cığım. Çünkü öyle bir şey ki, insanın elinde değil... Ve başka türlü oturmak da olmuyor."
"Ayşe, şimdi paçavralar içinde inleyen solgun bir hayal idi. Bütün bu felaketlere büyük Türklük için katlanıyordu; genç kocası onu, Türklüğü kurtarmak, "Hakanlardan kalan büyük emeli" söndürmemek için yalnız ve aç bırakmıştı. Bugün de şahin bakışlı yavrusu Mustafa, imparatorların bile söndüremediği o büyük ve güneşli gayeye doğru koşuyordu; Onun için çalışıyordu."
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.