" Nerede olursak olalım, gökyüzü hep muhteşem."
Sayfa 242Kitabı okudu
HANNAYA ŞİİRLER 3
Bak Hanna dün yağmur yağdı, Ben mavi yağmurları severim Bak Hanna dün bulut ağdı dağlara Ben al dağları severim Bak Hanna yel esti dün tan yerleri ışırken Ben turuncu yelleri severim, Bak Hanna dün gökyüzü yere indi, Tepeden tırnağa som maviye gömüldük, Işıga gömüldük, Toprak göge ışık yağdı Hanna Işık yağdı top top Işık yağdı ışık Bak Hanna bu işler çok kanşık Canım Hanna çok çok kanşık bu işler işler bildiğin gibi değil Bak dün dağlar başını aldı gitti bizim buralardan Al sana...
Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Erkek toprak ile suyun karışımıydı. O halde niçin kadın da çiyden ,dumandan, ışık huzmesinden, gökkuşağından geriye kalmış parçacıklardan oluşmuş olmasındı ki ? Neyin mümkün olup olmadığını kim bilebilirdi?
Kapı
Bugünlerde bahar indi Çukurovanın düzüne Donandı ağaçlar Donandı dünya Donandı yeşilinden alından Sarısından Donandı delicesine Bir ışık fışkırır topraktan yağmur gibi
Sayfa 59 - Yapı Kredi Yayınları
Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış. Akşam alacasında, gözlerinde ferah bir gülümseyişle döner ya baba elinde yemiş dolu bir sepet; ve serinlesin diye su, pencere önüne konmuş toprak bir testi gibi ter damlalarıyla alnında... barış budur işte. Evrenin yüzündeki yara izleri
Sayfa 114Kitabı okudu
Bu yok oluş, bazen ölmeden de olabiliyor. İnsan, yaşarken yaşadığına dair hiçbir belirgin iz bırakmadan, herhangi bir şeye karşı bir refleks geliştirmeden; gökyüzünü, çiçek kokularını, kuşların şarkılarını görmeden ve işitmeden, yıldızları bile fark etmeden, yağmurda ıslanmadan, yaşamıyor gibi yaşıyor olabiliyor. Bize dair şeylerimiz azaldıkça veya yok olmaya başladıkça, bilin ki biz de azalıyoruz ve sessizce yok oluyoruz. İdrakin de ölümüdür aslında bu. Sonra uzanıyoruz yatağımıza veya toprak altına. Ya karanlıkları örtüyoruz üzerimize ya da sığınıyoruz ışık almaz toprağın kara bağrına.
Reklam
Sonraları
benim de ölümüm gelip çatacak bir gün ışık dalgalarıyla parıldayan bir baharda uzak ve dumanlı bir kışta ya da feryat figandan arınmış bir hazanda benim de ölümüm gelip çatacak bir gün bu acı, tatlı günlerin birinde diğer günler gibi bomboş bir günde bugünün ve geçip giden günlerin gölgesinde gözlerim karanlık hollere dönecek soğuk mermerlere
Süzme bal kıvamında, akarsu arılığında, yağmur duru-luğunda, yıkanmış ten kokusunda, taze toprak dirili-ğinde, ilkyaz yeli serinliğinde, yaz güneşi yakıcılığında, köpüren süt uçuculuğunda, düş tadında, gülüş aydınlı-ğında, gece gizeminde, iç sızısında, umut yoğunluğun-da, içtenlik inceliğinde, bıçak keskinliğinde, güvercin uçuşunda, yıldız uzaklığında, dokunuş yakınlığında... ne varsa kısaca, insan yüreğine heyecan veren ve o den-li kısa olan; öylesine alıp götüren bir ışık çizgisisin, belli belirsiz, bir görüp bir yitirdiğim; bu kara günlerimin ortasına çiy taneleri gibi serin, düşüp düşüp uçuveren, gerçeğin can bunaltan sarı sıcağıyla.. Katlansam kalbim, uysam aklım dayanmıyor bu çizgi-nin çağrısına...
Nerede kitapların ?Onsuz kör ve perişan Olan varlıklara o miras kalmış ışık! Kalk! Kalk!Ve ölmüş insanlar tarafından Çocuklarına üflenen o ruhu içine çek Toprak ananın üstünde bakıyorsun etrafa Seni o bir amaçsız doğurmuş gibi sanki Senmişsin gibi ondan doğan ilk defa Ve senden önce hiç kimse yaşamamış gibi!
İKTİSAT-KÖYCÜLÜK / MEMLEKETÇİLİK-SOSYAL ADALET Atsız Türk düşünce hayatına 15 Mayıs 1931 tarihinde çıkmaya başlayan Atsız Mecmua ile girer. Bu dergide çıkan Boz Kurt imzalı ilk yazılarında Anadolu'ya, "memleket"e, köye ve köylüye ağırlık verdiği görülür. "Bir kuş bakışı" başlıklı ilk yazıda bulunan şu cümleler dikkat
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.