Tam ve mutlak bir iktidarı ise ancak beş dakika yaşadım ömrüm boyunca: Bodrum'da Kasım sonuydu. Şakır şakır yağmur yağıyordu. Ben, sırtımda sarı muşambadan yapılmış, kukuletalı çöpçü yağmurluğum, elimde bir naylon torba, torbanın içinde bir simitle bir Cumhuriyet gazetesi sabahleyin bakkaldan evime dönüyordum. Derken, o daracık tek yönlü Cumhuriyet caddesinde, iki kocaman Mercedes burun buruna geldi. Mercedeslerin direksiyonunda, deve tüyü paltolu, kel kafalı, bıyıklı ve ablak yüzlü, paraları paçalarından akan, birbirine çok benzeyen iki kodaman. O daracık yolda benden başka kimsecikler olmadığı için, trafik polisi rolünü üstlenmek zorunda kaldım. Bir de baktım ki, o güzel huyum dakikasında değişiverdi. Terbiye diye bir şey kalmadı bende. Ece Ayhan'ın dediği gibi, masanın öteki tarafına geçmiştim, yani iktidar bendeydi. Çocuklarıma bağırıp küfretmeyen; torunum küçükken ve aklın alamayacağı kadar canavarken ona bile bağırmayan ben, o para babalarına bangır bangır bağırıyordum: "Bu sokak tek yönlü. Bundan haberiniz yok mu, aptallar." "Sağ yap dedim sana, budala!" "Geriye gitsene be! Şimdi sen, sol yap! Geri bas dedim sana, geri zekâlı!" Ben böyle bağırıp küfrettikçe, adamların afrası tafrası kalmamıştı. Ürkek çocuk yüzleriyle bakıyorlardı bana. Beş dakikalık iktidarın bile beni ne hale getirdiğini görünce, kendimden korktum. Trafik sıkışıklığı halledildikten sonra, adamcağızlar bana bir de teşekkür edince, büsbütün rezil olduğumu hissettim. Ve inanmadığım Tanrıya şükrettim bana para bağışlamadığı gibi, iktidar da bağışlamadığı için.
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Reklam
Bu yolda en kötü şey uyku sorunu. Zilo, çok şeyi hal­letmiş de uyku sorununu bir türlü hale yola koyamamış. En iyisi Sirkecideki trenlerde uyumak, orada da polisler. Sıkışınca apartman merdivenlerine geçiyormuş Zilo. Ama merdivenlerde uyumak ne mümkün. Sabaha kadar başını elleri arasına alıyormuş Zilo, uyuyabilirsen uyu, donuyor­muş. Merdivenlerden başka yer yok mu? Olmaz olur mu, boş arsalar da var. Boş evler de. Bir boş evde bir ay, ooo­ ooooh, ne güzel yatmış da mis kokan, tertemiz yataklarda kimsecikler görmemiş onu. Büyüyünce hiç başka bir şey istemiyor. Zilo o bir ay yattığı yataktan alacak, ne yapıp yapıp alacak. Bin kere hırsızlığa tövbe etse, elinden başka bir şey gelmezse, hırsızlayıp gene alacak. Bu kadar koca­ man bir şey nasıl mı çalınır, şaşayım size, Mahzun var ya, Mahzun her bir şeyin yolunu bulur, hele o Maymun çocuk.
Sabahın erken saatleri. Kimsecikler yok sokakta. Sanki herkes Nihat'ın başına gelecekleri önceden sezmiş de bu sabah evden çıkmamak üzere sözleşmiş. Tarihe tanıklık etmenin korkusu mu bu ? Susmak, dilin ucundaki zehrin yönünü şaşırıp kalbe boşalması. Şimdi ürkek ellerle aralayıp tekrar kapattıkları o kalın perdelerin ardında saklanıyorlar. Ağızlarını ve gözlerini mühürleyip olay yerini çevreleyen sarı şeritlerin kalkmasını, kaldırımın temizlenmesini ve her şeyin yaşanmadan önceki haline dönemsini bekliyorlar. (Gidiş adlı öyküden)
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Derken, o daracık tek yönlü Cumhuriyet caddesinde, iki kocaman Mercedes burun buruna geldi. Mercedeslerin direksiyonunda, deve tüyü paltolu, kel kafalı, bıyıklı ve ablak yüzlü, paraları paçalarından akan, birbirine çok benzeyen iki kodaman. O daracık yolda benden başka kimsecikler olmadığı için, trafik polisi rolünü üstlenmek zorunda kaldım. Bir de baktım ki, o güzel huyum dakikasında değişiverdi. Terbiye diye bir şey kalmadı bende. Ece Ayhan'ın dediği gibi, masanın öteki tarafına geçmiştim, yani iktidar bendeydi. Çocuklarıma bağırıp küfretmeyen; torunum küçükken ve akim alamayacağı kadar canavarken ona bile bağırmayan ben, o para babalarına bangır bangır bağırıyordum: "Bu sokak tek yönlü. Bundan haberiniz yok mu, aptallar." "Sağ yap dedim sana, budala!" "Geriye gitsene be! Şimdi sen, sol yap! Geri bas dedim sana, geri zekâlı!" Ben böyle bağırıp küfrettikçe, adamların afrası tafrası kalmamıştı. Ürkek çocuk yüzleriyle bakıyorlardı bana. Beş dakikalık iktidarın bile beni ne hale getirdiğini görünce, kendimden korktum. Trafik sıkışıklığı halledildikten sonra, adamcağızlar bana bir de teşekkür edince, büsbütün rezil olduğumu hissettim. Ve inanmadığım Tanrıya şükrettim bana para bağışlamadığı gibi, iktidar da bağışlamadığı için.
Reklam
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.