Ben ilk adımda as­kerlerimi dindar ve mutaassıp zannetmiş, fakat cahil bulmuştum. Ama ne de olsa bunlar cahil fakat Müslümandır diyordum. Halbuki biraz sonra anlaşıldı ki, hepsinin nüfus kağıtlarına ve künyelerine geçirilen bu «İslam» kaydına bakmayarak, bu kalabalığın içinde bir sıra bir­ birini tutmaz dinler, yahut din tortuları, mezhepler, inançlar, tari­katlar canlı olarak yaşamaktadır. Bunların hepsinin ruhlarına kök­süz inançlar, vehim, şüphe ve geçmişin tortuları hakimdir. Hatta bir aralık inandım ki bölükte hiç olmazsa, aslını bilmeden de olsa kendini «İslam» sayanlar, çoğunlukta bile değildir. Aleviler, Yezidiler, Kızılbaşlar ve daha akla ve tasnife gelmeyen ve hepsi de geçmişin bilinmeyen köklerinden gelip, mensubunu karmakarışık bir insan çamuru içinde yaşatan bir sürü itikat döküntü­leri, bu insanları parça parça birbirlerinden ayırmaktadır. Bu görüş ve kanılara varınca, bölüğün daha ilk adımda dinini, milletini ve vatanını bilmemesi şeklinde meydana vurduğu sert gerçek güçlükle de olsa, birtakım tarihi ve etnik sebeplerle az çok izah edilebilir bir hal almaya başladı.
Kısacası, mezhepler, tarikatlar ve cemaatler gibi kolektif yapılar tabiri caiz ise "Tanrı'nın dediğini beğenmeyip, aslında Tanrı böyle değil de şöyle dedi" gibi birtakım sözlerle mıy mıy yaparak cümleleri eğip bükerek ağızlarında geveleyip dururlar. Mazlumun parası ile keyif çatan devletin üst kademeleri gibi, kerhaneden, faizden ve alkolden gelen para ile namaz kaldıran imamların, ağlama duvarının dibinde timsah gözyaşı döken din adamlarının cübbelerinde mazlumların kanı var, kilise de ayin yapanlar, file, ineğe, fareye tapanlar... Bunlar ne kadar da rahat yaşıyorlar, kendi dinlerini, cemaat ve tarikatlarını el üstünde taşırken, insanlık perişan olmuştur. Kendilerine bir cennet yaratmışlar ve kendi pencerelerinde o cennetti görmektedirler. Oysa onların varsaydıkları cennet, herkes için geçerli değildir. Her insan onların yaşadığı cennette yaşamıyor.
Reklam
Tarihî süreç içinde takva yerine taklidin hâkim hâle gelmesi ile yani mezhepler, tarikatlar ve cemaatlerin teşekkül etmesiyle doğru veya yanlış "ezberlerin" oluşması ile bireyler için hazır-paket "kör-inançların" ve dogmatik akidelerin oluştuğu bilinmektedir.
Baba İlyas (? - 1240)
Toplum, bireylerin kadın-erkek ayrımı gözetilmeksizin oluşturdukları bir bütündür. Bu bütünün içinde bütün insanlar birbirlerine eşittir. Gerek Selçuklular, gerekse onların egemenliği altında bulunan beylikler toplum düzeni bakımından "Tanrının buyurduğu yol"dan ayrılmışlardır, yeryüzünü güçlüler, kendi aralarında bölüşerek eşitliği ortadan kaldırmışlardır.
Sayfa 276Kitabı okudu
Şems Ve Mevlana
1244'te Şems Tebrizi'nin Konya'ya gelip Celaleddin'le tanışması sonucu, sarsıcı bir değişiklik olmuştur. Çevresinde toplananlardan uzaklaşan, Şems Tebrizi ile haftalarca toplumdan ayrı yaşamaya başlayan Celaleddin, büsbütün tasavvufun etkisinde kalmış, bu yaşama biçimi halkın tepkisine yol açmıştır. Gittikçe büyüyen, korkulur bir niteliğe bürünen tepkiden ürken Şems, bir iki kez Konya'dan kaçmış, ancak Celaleddin'in direnişi üzerine yeniden Konya'ya getirilmiştir.
Sayfa 199Kitabı okudu
Mevlevilik ve İslamiyet
Mevlevilik özü bakımından, İran, Anadolu, Yunan düşüncelerinin karışımından, Yeni-Platonculuk'tan kaynaklanan bir kuruluştur. İslam dininin getirdiği, şeriatın biçimlendirdiği koşullara uymaz, aykırı düşer. Bunun en açık örneği İslam dininde özellikle tapımda kesinlikle yasaklanan çalgı, oyun (sema), tanrı ile peygamber dışında birisinin adını anma, onun adına tören düzenleme bg. durumlar Mevlevilik'in temelini oluşturur.
Sayfa 195Kitabı okudu
Reklam
Hallac-ı Mansur ve Ene'l Hak düşüncesi
857'de Tur ilinde doğdu...Bir süre içe kapalı, topluluklardan uzak, düşünceli bir yaşam sürdükten sonra kendisini tasavvufa verdi... Bağdat'a gelerek, çevresinde toplananlara "Ben Tanrı'yım" anlamına gelen "Ene'l-Hakk" demeye başladı. Maliki kadısı Ebu Ömer Hammadi'nin "kamçılanarak, gövdesi parçalanarak, darağacına asılarak, bütün halka gösterilerek, kafası kesilerek, yakılarak öldürülmesini" bildiren fetvasına dayanan halife Muktedir'in buyruğu üzerine öldürüldü. Hallac-ı Mansur'un düşünceleri "insan-tanrı-evren" konularını içeren, varlık birliğini savunan, bu nedenle de şeriat anlayışına aykırı sayılan niteliktedir. Ona göre gerçek olan, var olan, "Bir"dir. "Çokluk" bir görünüştür, "Bir"in değişik biçim-niteliklerde yansımasıdır. Bu "Bir" de Tanrı'dır. Ancak evren ve insan bu "Bir"in dışında değildir, içindedir, onunla özdeştir. Bu nedenle insanın "ene-l hak" demesi doğrudur, gereklidir. İnsan konuşan, dolaşan, düşünen, sevinen, gülen, üzülen, öfkelenen bir Tanrıdır.
Mazdek ve dünya görüşü
Yeryüzü bütün insanların ortaklaşa yararlanmalarına açık bir yaşam alanıdır... Toplum bütün bireylerinin oluşturdukları ortaklaşa bir kuruluştur. Bu nedenle toplum malları da ortaktır, iyelik (sahiplik) doğaya aykırıdır, kimsenin kimseyi baskı altına almaya, özgürlüğünü ortadan kaldırmaya ya da kısıtlamaya hakkı yoktur. Aile kurumu da doğaya aykırıdır, kadın erkeğin tutsağı değildir, özgür bir insandır.
Zerdüşlük ve inanç biçimi
Zerdüşt'e göre, insan bir sevgi varlığıdır, bu sevginin sınırı yoktur. Bu nedenle insanın kendi soydaşlarını gibi hayvanları, bitkileri, bütün doğa varlıklarını sevmesi gerekir. Ahura Mazda'nın güneşi evreni aydınlatırken varlık türlerini birbirinden ayırmaz, ışınlarını onlara eşit olarak gönderir. Bir sevgi varlığı olan insanın hayvanlara acı çektirmesi, onları kesmesi, yemesi, özellikle din törenlerinde adak olarak sunması, kan dökmesi gereksizdir, tanrısal istence de, kişisel olgunluğa, yetkinliğe de aykırıdır.
Osmanlı'da yenilikler ve karşı çıkışlar
Üçüncü Selim döneminde girişilen yenilikler, gene medreseden kaynaklanan kışkırtmalarla, toplum yüzeyine yayılarak, padişahın öldürülmesiyle sonuçlanıyor, İkinci Mahmud, bu gerilemeyi önlemek için onun dayanağı olan beşyüz yıllık Yeniçeri Ocağı'nı ortadan kaldırma gereğinde kalıyor. Daha Kanuni Süleyman döneminde, şeriat kurallarına dayanılarak vakıf kurumlarının yozlaştığını, dönemin ünlü ozanı Fuzuli'nin "selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar" sözleriyle başlayan yakınmasından (şikayet-name) öğreniyoruz.
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.