857'de Tur ilinde doğdu...Bir süre içe kapalı, topluluklardan uzak, düşünceli bir yaşam sürdükten sonra kendisini tasavvufa verdi... Bağdat'a gelerek, çevresinde toplananlara "Ben Tanrı'yım" anlamına gelen "Ene'l-Hakk" demeye başladı.
Maliki kadısı Ebu Ömer Hammadi'nin "kamçılanarak, gövdesi parçalanarak, darağacına asılarak, bütün halka gösterilerek, kafası kesilerek, yakılarak öldürülmesini" bildiren fetvasına dayanan halife Muktedir'in buyruğu üzerine öldürüldü.
Hallac-ı Mansur'un düşünceleri "insan-tanrı-evren" konularını içeren, varlık birliğini savunan, bu nedenle de şeriat anlayışına aykırı sayılan niteliktedir.
Ona göre gerçek olan, var olan, "Bir"dir. "Çokluk" bir görünüştür, "Bir"in değişik biçim-niteliklerde yansımasıdır. Bu "Bir" de Tanrı'dır. Ancak evren ve insan bu "Bir"in dışında değildir, içindedir, onunla özdeştir. Bu nedenle insanın "ene-l hak" demesi doğrudur, gereklidir. İnsan konuşan, dolaşan, düşünen, sevinen, gülen, üzülen, öfkelenen bir Tanrıdır.