Transit bölgesi ve işlenmiş mal ihracatçısı olarak İstanbul, aynı zamanda bölgeler arasında ekonomik bağlantı sağlıyordu. İstanbul için gerekli Rumeli ve Ku­zey Karadeniz yiyecek maddeleri karşılığında, Anadolu'da Merzifon, Tosya, Tire, Bergama, Denizli, Larende, Bor ve Niğde'den pamuklu bez ihracı, buralarda pa­ muklu dokumacılığını arttırmıştır. İstanbul'da ise giyim eşyası, yünlü ve ipekli sa­nayi gelişmiştir. Kuzey Karadeniz, İstanbul ve Anadolu arasındaki bu ticaret üç­ geni arasında bulunan başkente büyük miktarda para girip çıkardı. Devlet, geliri­nin çoğunu saray ve İstanbul'daki ordu için harcamakta, bu paranın büyük bir bölümü Anadolu ve Balkanlar'a yol almakta, böylece ülke çapında çok canlı bir ticaret hayatı kendini göstermekte idi.
Sayfa 172 - PdfKitabı okudu
Yıl 1948 ya da 1949... Bizim köy Çukurkuyu'ya, Niğde Valisi ge- lir. Köylüyü ve köyün gençlerini toplar, konuşur: "Çocuklarınızı okutun, özellikle kızlarınızı okutun." der ve ekler: " Okuyan kız hanım olur, hanımdan bey doğar !"
Reklam
Vahiy gelmişçesine okuyun şunu
Tarih: 15 Aralık 2004. Yer, Türkiye Büyük Millet Meclisi. Niğde CHP milletvekili Orhan Eraslan kürsüde gözyaşlarını zor tutarak konuştu: "Niğde'den, Gölcük'ten, Konakı!'dan, Edikli'den, Alay'dan, Hasaköy'den, Bağlama'dan, Ağacaşar'dan üreticiler 'elektrik borcunu ödeyemeyeceğiz, ne olacak'
1990'lar. . . Türkiye'de özel TV'ler yayına başladığında ekranlara "özgür­lük geldi" dediler. Bunun simgelerinden biri erotik-argo prog­ramlardı... "Kırmızı Kuşak" denilen gece yarısından sonra ya­yınlanırdı. "Tutti Frutti" İtalyan yarışma programıydı. Soruları bileme­yince üzerinizdeki giysileri
Fahreddin paşa
Medine müdafaası sayesinde mukaddes emanetler Anadoluya kaçırılmış ve Niğde ‘de saklanmıştır.
Anadolu'da Selçuklularla gelişen ve orijinal bir üslup yaratan ahşap işçiliği, Beylikler devrinde de aynı geleneği sürdürmüş, büyük ustalıkla işlenmiş bir çok eser verilmiştir. Bugüne kalan malzeme özellikle cami ve mescitlere ait minberler, rahleler, korkuluklar, pencere ve kapı kanatları, sütun başlıkları, kirişler, konsollardır. Özellikle ceviz, elma, armut, sedir, abanoz ve gül ağa­ cından yapılan ve büyük zevkle işlenen ahşap malzemede çeşitli teknikler uygulanmıştır. Minberler Selçuklu camilerinin içinde yapılara değer kazandıran eserler ola­rak ilgi çeker. Bazıları ise bütün olarak veya parçalar halinde müzelerimizde saklanmaktadır. Aksaray Ulu, Konya Alaeddin, Ankara Alaeddin, Harput Sare Hatun, Kayseri Huand Hatun, Divriği Ulu, Ankara Arslanhane, Ankara Ahi Elvan, Sivrihisar Ulu, Ayaş Ulu, Beyşehir Eşrefoğlu Camii minberleri dev­ rinin üstün ahşap işçiliğine örnektir. Çorum Ulu, Birgi Ulu, Niğde Sungurbey, Manisa ve Bursa Ulu Camii minberleri Beylikler devrinde Selçuklu geleneğini daha da ince bir üslup ve işçilikle sürdüren örnekler olarak dikkati çeker. Ahşap eserleri ile önemli bir koleksiyon sunan Ankara Etnografya Müzesi'n­de sergilenen Siirt Ulu, Malatya Ulu, Ankara Kızılbey (parçalar halinde) Ca­mii minberleri de yukarıdaki örneklere katılabilir.
Sayfa 137
Reklam
Hayat ağacı tasvirleri Anadolu Selçuklu mimarisinde ilginç kompozisyonlarla karşımıza çıkar. Bu kabartmalarda kartal, ağacın tepesinde hakim durumda görülür. Ağacın dallarında bazı örneklerde kuşlar ve narlar dikkati çeker. Ağacın altında çoğunlukla arslan çifti veya Erzurum Çifte Minareli Medre­se'de olduğu gibi ejder çifti yer alır. Divriği Ulu Camii, Niğde Hüdavent Hatun Türbesi örnekleri gibi arabesk zemin üzerinde işle­nen kartallarda, arabeskin özetlenmiş olarak hayat ağacını temsil ettiği kanı­sındayız. Bu örneklerde kartalların kanat veya kuyruk uçlarında, bazen de ayrı olarak çift ejder başı yer alır. Böylelikle hayat ağacı, çift başlı kartal ve bekçi yaratıklar olarak ejder çifti kompozisyonu tamamlamış olur. İnce Mi­nareli Medrese Müzesi'nde sergilenen, Konya Alaeddin Sarayı'ndan gelme alçı fragmanlarında, Akşehir Kileci Mescidi ahşap kapı kanatlarında, Konya Mevlana Müzesi'nde sergilenen bir ahşap rahle üzerinde de hayat ağacı ye­rine arabesk zemin üzerinde çift başlı kartal ve ejder başlarını, rahlede ise arslanları görürüz.
Sayfa 45
Kayseri İç Kalesi'nde (1224), Divriği Kalesi ana burcunda (1236-42), Denizli Dinar yolunda bulunan Çardak Han'ın portalinde (1230), Sivas ve Tokat Gök Medreseleri Müzesi'nde İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde bulu­nan Selçuklu devri arslan heykellerinde kaba işçilik, hareketsiz masif kütle karakteri, gövdenin başa göre küçük tutuluşu ve arka ayaklar üzerinde otu­ruş belirgin Selçuklu özellikleridir. Kaba yüzlerde kübik bir görünüş vardır. İri badem gözler, kaş hattı ile birleşen yassı büyük burun, iri ve açık ağız, şişman yanaklarla daha çok bir arslan karikatürüne benzerler. Dişler, adale­ler, yele gibi detaylar işlenmemiştir. Benzer karakter gösteren, fakat sadece arslan başı şeklinde verilen arslanlı konsollar ve çörtenler (su olukları) de Selçuk sanatında boldur. Örnekleri şöylece sıralayabiliriz: Diyarbakır Ulu Camii avlusu (1156-1 178), Alanya Ala­ra Han (1229-1232), Denizli Ak Han sağ eyvanı (1253-54) konsolları, Niğde Alaeddin Camii (1223), Kayseri-Sivas yolu Sultan Han (1232-36), Kayseri Huand Hatun Medresesi (1 237-38), Kayseri doğusunda Karatay Kervansa­rayı (1240), Kayseri Sahibiye Medresesi ve Akşehir Taş Medrese Müzesi'nde sergilenen çörtenler. Kayseri Sahibiye Medresesi (1267-68), Divriği Kale Mescidi (1180) gibi bazı eserlerde sütun başlığı içinde yer alan arslan başları da aynı yüz karakterini gösterir. Arslan başı çörten ve konsollarda başlar boyundan yapıya bağlanmıştır, yele görünmez. Çörtenlerde iri açık ağızlar su oluğu vazifesi görür. Avrasya hay­van üslubunun "eğri kesim" tekniği bazı örneklerde dikkati çeker.
Sayfa 38
1926’nın mart ayında TBMM’deki en önemli konu, yolsuzluktu! Niğde-Ulukışla karayolunu yapmak üzere ihaleye çıkılmıştı, Mustafa efendi adında Kayserili bir müteahhit kazanmıştı, sekiz ay içinde tamamlayacağını söylemiş, ihale bedeli olan 86 bin lirayı peşin almış, ama, altı ay geçmesine rağmen henüz bir santim yol bile yapmamıştı. Üstelik, altı ay ilave süre istiyordu! İhale iptal edildi. 86 bin lira geri alındı. Mustafa efendiye bir daha ihale verilmedi. Türkiye’de bazı şeylerin 100 yıl önce de 100 yıl sonra da hiç değişmediğinin, hırsız bürokrat-dolandırıcı müteahhit İkilisinin her dönemde devletin imkanlarını kemirmeye çalıştığının kanıtıydı. İstanbul’da, boşandığı eşini döve döve kaçırmaya çalışan damat, kendisine direnen kayınvalidesini öldürdü, idama mahkum edildi. Bursa’da, Ümmi adındaki kıza önce tecavüz eden, sonra da gırtlağını keserek öldüren Mehmet adındaki sapık, idama mahkum edildi. Bu cinayetler de, Türkiye’de bazı şeylerin 100 yıl önce de 100 yıl sonra da, hiç değişmediğinin bir başka kanıtıydı.
Bu meyanda müracaat ettiğiniz diğer bir tedbiri de kaydedeyim. Görecek göz, işitebilecek kulak, söyleyip tenvir edebilecek ağızları memleketten uzaklaştırmayı düşündünüz. Bey, ağa ve şeyh ailelerinden birkaç bin aileyi Türk vilayetlerine tehcir ettiniz ve İstanbul'dan başlıyarak İzmir, Ödemiş, Manisa, Aydın, Isparta, Burdur, Niğde Kayseri, Kastamonu, Edirne...ilh. şehirlere dağıttınız. Bu tedbire de sebat olunamadı. Menfiler 4 sene sonra memleketlerine iade edildiler. Tevessül etmiş olduğunuz bir tedbir daha vardı. Kültürel bir tedbir: Kürdistan'da maarife ehemmiyet vermek. Bu tedbirde diğerleri gibi aksi netice verdi. Türkçe okuyan, Türk terbiyesi alan Kürt çocuk ve gençleri, kendilerini sevketmek istediniz. Yeni Turan yoluna gideceklerine, ellerine geçen irfan meşalesi ile milli vijdanlarının derinliklerine bakmağa ve o derinlikler ve karanlıklarda ümmi Kürtlerin göremediği hakikatları görmeğe başladılar. Mektep sıralarından mücâdele meydanlarına, ihtilalci saflarına geçtiler.
Sayfa 24
552 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.