YENİÇERİ: XIV. yüzyılda Sultan Murat daha spesifik bir ordu kurdu. Yeniçeriler (yeni Türk askeri, yeni milis). Yeniçeri ordusunun « en önemli özelliği sadece yetimlerden kurulu olmasıydı. Nitekim Türk askerleri ermeni veya Slav köylerine girdiklerinde küçük yaştaki çocukları topluyorlar ve onları bir askeri okula yerleştiryorlardı. Bunlar dünya hakkında eğitmenlerinin öğrettiklerinin dışında bir bilgiye sahip değillerdi. Sadece savaş sanatı üzerinde eğitilmiş olan bu çocuklar Osmanlı İmparatorluğu'nun en iyi savaşçıları olarak kabul ediliyor ve hiç acımadan kendi gerçek ailelerinin köylerini tahrip ediyorlardı. Gittikçe daha saldırgan, daha güçlü hale gelmişlerdi. Bunların önüne geçilmez bir hale geldiklerini gören Sultan İkinci Mehmet endişelenmeye başladı ve 1826'da onları yok ederek okullarını da ateşe verdi. Edmond Welis Göreceli ve Mutlak Bilgi Ansiklopedisi
Sayfa 228Kitabı okudu
Çekik gözlü, Tatar tipli ihtiyar elindeki asayla tayfalarin arasından hızla hareket ederek her birini garip bir şekilde dövüp alt etmiş, bunu gören Ases Ahmed ihtiyarın ayaklarına kaplanarak ona bu kavga adabinaykendine de öğrenmesini istemişti. Uygur ellerinden gelme tüccar ağzıyla Türk-İ lisansa konuşan ihtiyar, kendisinin bir müddet gönüllü hizmetçiliğimi yapması halinde ona bu sanatı öğretebileceğini söylemişti.
Reklam
TÜRK ve HÜSN-i HAT SAN'ATI...
İbrahim Sabri bey Türk yazı san'atı bahsine geçti ve şöyle devam etti: - "Osmanlı, yazı bahsinde de (ilmî ve edebî asahada olduğu gibi) büyük bir hamle yapmıştır. Arabın ilk kullandığı primitif, iptidaî yazı şeklini, Kûfî yazıyı almış; dokuz güzel şekilde geliştirmiş, faekalâde bir sanat eseri hâline getirmiştir: Sülüs, celî, nesih, rik'a, ta'lik, dîvânî, icaze, kûfî, reyhanî... Bunlarla bir hüsn-i hat sanatı ihdas eylemiştir ki, bu netice ömürler süren çalışmalarla mümkün olabilmiştir...
Sayfa 315 - 2.Kısım, (Kahire, Ezher'de Okuduğum Yıllar), -Üstad Mahmud Şakir-, Aruzun Türkçeye İntibakı, Kaynak YayınlarıKitabı okudu
Türk, İslâm aleminin beyi ve han'ı olmakta gecikmedi!
Türklerin İslâm alemine girmesinden, yani III. Hicret asrından itibaren, Şark meselesinin İslâmiyet bakımından en mühim unsuru Türkler olmuştur. Şark meselesinde İslâm'ın müdafi vazifesini Türkler deruhte etmişlerdir. Denilebilir ki, III. asırdan başlamak üzere, Şark meselesi, bir Türk-Hristiyan mücadelesidir. Filvaki, Rum kayzerliği (Bizans) aleyhine harbe giden halifelerin ordularının kumandan ve efradından ekserisi Türk cengaverleri idi. Çok eski ve köhne bir medeniyetin sahibi olan İranlılar, cenk ve kavgadan uzaklaşarak fikrî hareketler ve ticaretle meşgul oluyorlardı. Sâmi ırktan olan Araplar ise, beklenmeyen ilk genişlemeleri ile kazandıkları servet ve refahtan istifade etmeyi harp ve mücadeleye tercih ediyorlardı. Sanatı askerlik olan Türk'e gelince, o, muharebelerden ve kavgadan hiç bıkmıyordu. Askerliği sayesinde Türk, İslâm aleminin beyi ve han'ı olmakta gecikmedi.
Atatürk ''Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır'' dese de aslında öyle olmadığını herkesten iyi bilmektedir.
Sayfa 17 - masa kitapKitabı okudu
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.