Beni unut-a-ma…
Bir gün gelir de unuturmuş insan En sevdiği hatıraları bile Bari sen her gece yorgun sesiyle Saat on ikiyi vurduğu zaman Beni unutma Çünkü ben her gece o saatlerde
Sayfa 29
Boynuna o yeşil fuları_sarma çocuk gece trenlerine binme kaybolursun sokaklarda mızıka çalma çocuk vurulursun.
Reklam
küçük gecemde benim, yazık rüzgarın ağaç yapraklarıyla randevusu var küçük gecemde benim, yıkım ıstırabı var kulak ver duyuyor musun esişini karanlığın ben yapayalnız, bu mutluluğu seyrediyorum bağımlıyım kendi umutsuzluğuma
bileydim lâyık olmadığını yürür müydüm yollarında sen birazı tereddüt birazı kan ve gurur acılarla beslenen bir zakkum çiçeğisin oysa hep ışıl ışıl hep rengârenk göründün bulutların ardında anlayamadım yeşil sadece zehir dumanlı gözlerinde özlem sadece tûfanher akşam kefen giydi yüreğim kollarında her gece bir giyotin rüyalarım hıçkırık kâbuslarım ölümdü ellerin yavaş yavaş beni bataklığına beni isyana gömdüşimdi kopardım urganlarını dostluğum da sensiz, düşmanlığım da ırmak ikiyüzlü akar mı sandın güneş karanlıktan korkar mı sandın git, seninle gitsin pişmanlığım da bileydim lâyık olmadığını yürür müydüm yollarında
Şu aralar tutturduğumuz yol bu. Her şey şık ve modern görünüşlü; her şey başka bir şeyden yapılma. Her yer selüloit, lastik, krom kaplı çelik, gece boyu yanan ark lambaları; başınızın üstünde cam çatılar, hepsi aynı müziği çalan radyolar; yeşil yok, her yer beton kaplı; kısır meyve ağaçlarının altında otlanan yapma tosbağalar.
Sayfa 33 - Can Sanat YayınlarıKitabı okuyor
Bu Afrika cehenneminde karşınıza müthiş gün batımları çıkıyordu. Kaçışı yoktu bunun. Her seferinde güneşin dehşetengiz katli gibi trajik. Koca bir şike. Ne var ki tek bir insanın kaldıramayacağı kadar büyük bir hayranlıktı bu. Gökyüzü bir saat boyunca bir uçtan öteki uca lal renginden başlayıp çılgınlığa saçılarak gösteriş yapıyordu, sonra da ağaçların arasından yeşil fışkırıyordu ve yerden ilk yıldızlara kadar titrek çizgiler halinde yükseliyordu. Bundan sonra tüm ufku yeniden gri ele geçiriyordu ve sonra da yine kırmızı, ama bu kez yorgun bir kırmızıydı bu ve zaten uzun da sürmüyordu. Böyle bitiyordu. Tüm renkler paçavraya dönmüş olarak, pörsümüş, ormanın üstüne dökülüyordu yüzüncü gösteriden sonra yıpranmış görkemli sahne kıyafetleri gibi. Her gün tam saat altıda olup bitiyordu bunlar. Ve işte o zaman tüm canavarlarıyla birlikte gece devreye giriyordu, binlerce ve binlerce kurbağa suratlı gümbürtüsüyle. Orman, tüm derinliklerinden titremeye, tıslamaya, böğürmeye başlamak için bir tek onların bu işaretini bekliyordu. Dev ve ışıksız bir âşıklar istasyonu, tıka basa dolu. Ağaçlar dolusu canlı şölenlerle, koparılıp atılmış ereksiyonlarla, dehşetle yüklü. Barakada birbirimizin sesini duyamaz hale gelmiştik. Arkadaşımın beni anlayabilmesi için artık benim de masanın bir ucundan ötekine bir kukumav kuşu gibi bağırmam gerekiyordu. Tam bana göreydi, sen misin kırsal yaşamdan hoşlanmayan.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.