"Ve Rabbi'nin nimetini şükranla an" (ed-Duhâ, 93/11). Bu derviş bir gün dostlarının (zikir ve tefekkür) halkasında oturmuştu. Kendi perişan hâlini düşünüyordu ve bu düşünce ona galip gelmişti. Öyle ki kendisini bu irşâd işine lâyık görmüyordu. Bu esnada "Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yükseltir" hadis-i şerifinin hükmünce (hakîkatten) uzak kalmış bu kulu zillet toprağından kaldırdılar ve onun gönlüne şöyle nida ettiler: "Seni ve kıyamet gününe kadar doğrudan ya da dolaylı olarak seninle bana tevessül eden kişileri (bana yaklaşmak için seni vesile ve aracı yapanları) bağışladım." Bu sözü o kadar çok tekrarladılar ki, sonunda şüpheye mahal kalmadı.
Allah Teâlâ'nın başarı ihsan etmesiyle derim ki: Âlem-i kebir olan kâinatta detaylı olarak bulunan her şey, özet hâlde âlem-i sagirde (küçük evrende) de bulunmaktadır. Âlem-i sagir ile insanı kastediyoruz. Âlem-i sagir olan insan cilâlanıp nur ile aydınlanınca evrene ayna olması sebebiyle kâinatta detaylı olarak bulunan her şey onda ortaya çıkar. Çünkü o cilâ ve aydınlanma yoluyla kabını (taşıma hacmini) genişletmiştir. Böylece küçüklüğünün hükmü ortadan kalkmıştır.
Kalp, âlem-i emrden yani ruhlar âlemindendir. Ona âlem-i halk (evren ve insan) ile bağlantı ve sevgi vermişler, alem-i halka indirmişler, göğsün sol tarafındaki et parçası (yürek) ile özel bir irtibat bahşetmişlerdir. Tıpkı padişahın bir hizmetçi kıza aşık olması ve bu sebeple hizmetçi kızın evine inmesi gibi. Kalpten daha ince ve daha hassas olan "ruh" sağ taraf ehlindedir (göğsün sağındadır). (...) "Nefs" hislere (duyulara) komşudur ve beyin ile irtibatlıdır.