Din ve Maneviyatı akıl ve mantıkla böylesine bağdaştıran bir başka insan bulamazdık.
O, din’in dünya’dan ayrılmasını bunun için kat’iyetle istedi. Fakat, İslâm dininin kural ve telkinlerini değerlendirirken, O’nun dayandığı akıl-mantık-halk psikolojisi terkibine, hiç bir ünlü ilâhiyatçı yetişemedi.
☆
Sizlere bir Zekeriya Sofrası misâli vereceğim.
- Atatürk’ün sofrasının özelliği neydi?
+ Atatürk’ün sofrası daima istismar edilmiştir. Bazı kesimler tarafından adeta bir işret alemi bir işret sofrası gibi sunulmuştur. Halbuki gerçek öyle değildir. Atatürk’ün sofrası bazı önemli meselelerin görüşüldüğü fikir tartışmalarının yapıldığı kütüphanelerden kitapların getirilip incelendiği okunduğu ve hatta bazen kara tahtada yazılıp çizildiği sofradır. Bu nedenle İsmet Bozdağ gibi bazı araştırmacılar kitaplarında Atatürk’ün fikir sofrası adını vermiştir.
Askerî okulların klasik yemeği kuru fasulyedir, orada alışılan bu yemek ileride cephelerde de daima karşımıza çıkar. Atatürk mektepten alıştığı kuru fasulyeyi bütün ömrünce diğer yemeklere tercih etti. Bir bekâr yemeği olan yağda kozartılmış yumurta ise onun ikinci büyük tercihi idi. Meze olarak beyaz peynir, kavun ve leblebi daima sofrada bulunurdu. Rakıdan başka içkiler üzerinde durmazdı. Alkole çok dayanıklı bir bünyesi vardı.
Kazım Özalp
Atatürk’ten Anılar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1992, sayfa 79.
İşten ve yurt gezilerinden artan bütün ömrü sofrada geçmiştir denilebilir. Fakat burası hiçbir zaman bir içki ve cümbüş bayalığına inmemiş, bir sohbet ve tartışma meclisi olarak kalmıştır. Eğlencenin yanı sıra en zor devlet işlerinin karara bağlandığı bir meclis olmuştur. Buna "Politikanın, aktüalitenin ziyafet sofrası.." adını takanlar yanılmamışlardır.
Atatürk’ün sofrası gerçekte, Türk bağımsızlık ve devrim tarihinin bir portresi idi. Bu sofra bir eğlence sofrası değildi; bir irade, bir devrim sofrasıydı. Yeni Türk Devletini kurma düşüncesi bu sofrada belirdi. Yurt savunması bu sofrada hatırlandı, Milli egemenlik ve onun en belirgin biçimi dan Cumhuriyet olması bu sofrada tartışıldı. Türk tarihine ve diline milli bir kimlik kazandırılması burada ele alındı. Ülke, ulus ve dünya sorunları yine burada tartışıldı. Özetle, ihtilalden devrime, tarımdan endüstriye ve bilimden sanata kadar bütün davaların savaş alanı bu sofra idi.
Evet, yapayalnızlar. Atatürk de yalnız. Konuşacak adam bulamıyorlar. O Çankaya sofrası denilen şeyler niye düzenleniyor? Atatürk’ün yalnızlığına iyi gelsin diye. Kendi düşünce boyutlarında, kafalarında muhatap bulamıyorlar.