Oturduğumuz küçük kasabadaki tek oyuncakçı dükkanının prensesi, gözleri kapanan, sarı saçları bukle bukle omuzlarına dökülen bebeği çok istediğimi, kimselere, teyzeme bile söylemeye cesaret edememiştim. "Paramız yok o kadar," sözünü duymaktan nefret eder, korkar, utanırdım...