Koşarak çadırın yeri ne vardım, bir de baktım Tuğrul' orada, eski yerinde tümseğe oturmuş çenesini dizlerine koymuş alaycı, utkulu, gözlerinin içi gülerek bana bakıyor. Ortalığı renk renk kuş tüyleri almış, düzlük, uçuşan tüylerle kaplanmış. Bakır dikenlere, dikenlerin dallarına tüyler yapışmış, esen yelde uçuşuyor. Mor, kırmızı, yeşil, ak, mavi tüyler, toprağa, otlara, çalılara, ağaçlara sıvanmışlar. Çadırın önündeki ocak kararmış, üç tuğla küllerin içinde, ocakta yarı yanmış odunlar ... Bir de yarı yarıya kömürleşmiş kütük var. Döndüm Tuğrula öfkeyle baktım, şaşarak ... Bakışım, aşağılamam vız geldi ona. O, gene o pis alaycı gülüşüyle, gözlerini ocağın alt başına dikmiş, her şeye meydan okur bir tavırla bakıyordu, oraya, kurumuş devedikeni kümesinin alt yanına... Baktığı yere doğru birkaç adım attım ve gözlerini diktiği yeri görünce vurulmuşa döndüm, yüreğim cızzzz etti. Kurumuş çimenlerin üstüne, bir tek uzamış gitmiş mavi çadır dikeninin dibine, baştan aşağı küçücük sümüklüböcek sıvanmış gövdesi yüksekliğinde kuş başları yığılmıştı, yüzlerce... Ve kesik, gözleri açık, solmuş başlara sarıca karıncalar çöküşmüştü. Uzaktan, İstanbuldan uğultular geliyor, kızıl kanatlı yırtıcı kuş Menekşenin üstünde, göğsünü esen yele verip kanatlarını germiş süzülüyor, önümde İstanbul şehrinin acımasızlığının, yitmişliğinin, kendi kendini, insanlığını unutmuşluğunun, çok şeyler yitirmişliğinin bir anıtı, yüzlerce kuş başından dikilmiş bir anıtı duruyordu.
İngilizce öğretmeni Naciye Hanım'la öğretmenler odasına gittiğini, orta birlerin yazılı kâğıtlarına birlikte baktıklarını anlattı Aysel. Odadan manzaralar özetledi: çıplak, ayazda kalmış zavallı düşünceler de dolaşıyormuş ortalıkta, nazik, adab-ı muaşeret kurallarını bilen nahif duygular da. Bugün yarın emekli olacak coğrafyacımız Nurhayat
Sayfa 105 - DağKitabı okudu
Reklam
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
“Eğer kısa sürede zengin olmak istiyorsanız,” diye soğuk bir tavırla sözünü kesen Skudronjoglo sert ve kesik kesik devam etti. “Hiçbir zaman olamazsınız ama zamanı dert etmeden zengin olmak isterseniz, çok kısa sürede zengin olursunuz.” “Demek öyle!” dedi Çiçikov. “Evet,” dedi Skudronjoglo, sert bir tonda sanki Çiçikov'a kızmış gibiydi.
Sayfa 389Kitabı okudu
şu köy kiliseleri zırvanın zırvasıdır direkleri kirleten on beş küçük yumurcak ayaklarından gelen kokular gibi ağır aptalca vaazları dinler hırıldayarak yaşam yürür, dallardan sızan güneş uyarır yaşlı renkleri, çarpık camlardan uzanarak oysa taşlar, burcu burcu, anaç toprak kokar toprak kokar, görkemle titreyen yeşil kırda kızıl dağ yollarının
Uyku ve NREM evreleri
Net olalım, uykunun amacını hala bilmiyoruz! Uyku (tanımı biraz geniş tutulursa) basit ve yaygın bir parazit yassı solucan olan iplik solucanları gibi en alt türden olanlar da dâhil neredeyse her çeşit hayvanda gözlenmiş durumda. Denizanası ve sünger gibi kimi hayvanlar uyku belirtisi göstermez ama beyinleri bile olmadığından herhangi bir şey
Kategori: ÇıkarımlarımKitabı okuyor