bu o anlamda da mı kullanılıyormuuşş.. :D
içi geçmek: ishal olmak (Aydın. Niğde.)
maalesef çok gelişkin bir insanım..
gelişkin: Eziyet çeken, üzülen kimse (Niğde.)
Reklam
Melikşah ölünce Anadoluya gelen Kılıç Arslan İznik'e yerleşti ve İzmirdeki Türk beğlerinden olup korsanlıkla BizanslIları yıldıran Çaka Beğin kızıyla evlendi. Haçlıların akını Kılıç Arslan çağında başladı. Öncülerinden Rainaud'nun buyruğunda olan Alman ve Lombardlara Kılıç Arslan 15.000 kişiyle saldırıp bunları İznik yöresindeki bir
TRT FM Niğde ye gelmiş ;)
Memnuniyetle açıkladım. "Yaşam ortamı, günlük yaşam içinde yer alan her durumu belirtiyor. Şu anda seninle parktaki kafede konuşuyoruz. İşte bu, bir yaşam ortamı. Bu ortama getirdiğimiz bir bilinç var. Bu ortama getirdiğimiz bilincin de bir niyeti var." Arif Bey gözlerini kısarak tekrar etti: "Yaşam ortamına getirilen bilincin bir niyeti var!" "Evet," dedim. "İnsanlar, her yaşam ortamına bir niyet getirir. Nedir bu niyet? Benim niyetim, seninle belirli bir konuda sohbet etmek, söyleşmek. Sanırım senin niyetin de bu." "Evet, ben de burada sohbet edeceğimizi biliyordum; yani o niyet bende de vardı." "Doğru. Konuştuğumuz konuyla ilgili bilgimiz olduğunu varsayıyoruz. Konuşma ve sohbeti devam ettirme becerimiz de var. Ve ayrıca burada, zamanımızı bu niyete uygun bir tarzda bilgi ve becerilerimizi eyleme dönüştürme ve bunu sürdürme sorumluluğumuz var..." Anladığım ve Anladığım ve anlamaktan zevk aldığım görebiliyordum. Gözlerimin içine bakarak konuştu: "Doğan Bey, özür dilerim, sözünüzü kesiyorum ama şu anda içinde bulunduğumuz durum yaşam ortamma bir örnek ise, şimdi ve burada nasıl bir mış gibi durum yaratabiliriz, lütfen açıklayabilir misiniz?" "Memnuniyetle," dedim ve devam ettim, "sözünü ettiğim her bir öge ile ilişkimizi keserek ya da ters düşerek mış gibi durumyaratabiliriz. Önce yaşam ortamma getirdiğimiz öğeleri bir sıralayalım: 1- niyet, 2- bilgi, 3- beceri 4- eylem ve uygulamayı devam ettirme sorumluluğu.
Ecevit: "Evet, son yıllarda ihracat nedeniyle elmanın iyisi dışarıya gidince, Anadolu'nun eciş bücüş elmaları yeniden gelmeye başladı. Bu nefis, lezzetli ve sulu elmaları çok seviyorum. İsveç'te Niğde'nin beyaz elmaları ilaç olarak eczanelerde satılıyor.
1973 Şubat veya Mart ayı idi. İbrahim Metin ağabey GİK üyesi olarak mesul olduğu Konya ili ile ilgileniyordu. Bir gün Töre-Devlet'te "haydin Cihanbeyli'ye ilçe kongresine gidiyoruz gelin," dedi. Orada bulunanlardan Galip Erdem ağabey, Dinç Yaylalıer ve ben, İbrahim ağabeyin şoförlüğünde Cihanbeyli'ye gittik. Dinç Yaylalıer, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ekonomi Bölümü öğrencisiydi. Hitabeti çok güçlüydü. Konuları güzel ifade etme kabiliyeti vardı. Biraz da canlı ve gür bir konuşma tarzı olduğu için Türk Ülkücüler Teşkilatı'nın aranan bir konferans seminercisi idi. Gazete çıktığı günler mutlaka büroya gelir kolları sıvar ve “ülkücülük tek kırmakla başlar,” diyerek, tek abonelerin okuyucuya ulaşabilmesi için gazete katlardı. Kongrede bir konuşma da ben yaptım. İlk defa siyasi bir konuşma yapıyordum. Dönüşte Galip ağabey bana hitaben "Nutuksal (sal ve sel eki ile böyle dalga geçerdi) konuşman fena değil. Ama benim gibi sesin zayıf çıkıyor. Baksana Dinç konuşurken neredeyse kahvenin camları kırılacaktı," diye bir de espri yaptı. Adaylar belli olup da Niğde-Aksaray bölgesinde seçim çalışmaları başlatılacağı vakit işin organizasyonu başladı. Herkes ya memur-öğretmen veya ailesinden dolayı uzun süreli bölgede kalma imkânı olmayan kimselerdi. İçlerinde durumu en müsait olan bendim. Çünkü tam bağımsızdım. Galip ağabey benim de bu çalışmaya katılmamı istedi. Ben hiçbir hazırlığımın olmadığı söyleyince de "Dervişe ne gerek, bir hırka bir lokma," dedi. Yanıma birkaç parça giyim eşyası alarak kervana katıldım.
Reklam
460 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.