DÜŞ KIRIKLIĞI YAŞAMANIN FELSEFESİ
Seneca, beklentilerimizi aza indirmemiz gerektiğini, böylelikle beklediğimiz şeyler olmadığı zaman bağırıp çağırmaya başlamayacağımızı söylüyor. Yaşamın kusurlu yanlarına karşı hazırlıklı olmalıyız: Kötü insanların kötü şeyler yapmaları, düşmanınızın size zarar vermesi, arkadaşınızın sizi sinirlendirmesi, oğlunuzun hata yapması ya da hizmetçinizin yanlış davranması çok mu şaşırtıcı? Bu denli iyimser olmaktan vazgeçersek, o kadar fazla öfkelenmeyiz.
Sayfa 107Kitabı okudu
Bazı insanlar seyrek ola­rak yalnızdır, bazıları neredeyse asla yalnız değildir, bazıla­rıysa çoğu zaman yalnızdır. Yalnızlık günlük yaşamın içinde ya da hayati krizlerin ortasında vurabilir. Hepimiz bu duy­guyu biliriz ama hepimiz onu aynı şekilde tecrübe etmeyiz.
Reklam
Kitaplar gündelik yaşamın sıkıntısından kaçış değil, bir yaşamdan ötekine geçiş aracı olmalıdır.
Sayfa 90 - Kolektif KitapKitabı okudu
İlkçağ düşünürleri genel olarak mutluluğa ve özgürlüğe giden yolu bilgece bir yaşam olarak tanımlamışlardır. Bilgece bir yaşamın en önemli göstergesi ise aklın duygular ve tutkular üzerinde hüküm sürebiliyor olmasıdır.
Dinin yönelttiği talepler bir yana, elbette şöyle sorulabilir: güçlerinin azaldığını hisseden yaşlı bir adamın, tamamen aklı başındayken kendine bir hedef koymak yerine yavaş yavaş tükenişini ve çözülüşünü beklernesi neden daha övgüye değer olsun ki? Bu durumda intihar son derece doğal ve akla yatkın bir eylemdir: aklın bir zaferi olarak haklılıkla bir saygı uyandıracaktır: ve eski zamanlarda Yunan Felsefesi'nin önde gelenleri en yiğit Roma vatanseverleri intihar ederek ölmeyi seçtiklerinde, uyandırmıştır da. Buna karşın, hekimlerden endişeli tavsiyeler alarak ve en zavallı tarzda yaşayarak, yaşamın asıl hedefine daha da yakınlaşma gücüne sahip olmadan, günbegün ömrünü uzatmak çok daha az saygıdeğerdir. - Dinler, intihar talebine yönelik lanetlerle doludur: böylelikle yaşama aşık olanlar da kendi kendilerine dalkavukluk ederler.
Sayfa 59
Yaşamın ne denli yük olduğunu biliyorsun; bileceksin - bu yükü omuzlarından atmadığına, atamadığına, ya da atmak istemediğine, isteyemediğine göre de, onu taşımalısın, taşımak zorundasın, taşıyacaksın- ki, zaten, işte, taşıyorsun…
Reklam
Hıristiyanlık, başından beri, özünde ve temelinde,yaşamın yaşamdan duyduğu tiksinti ve bıkkınlıktı; bir "başka" ya da "daha iyi" yaşama duyulan inanç altında yalnızca örtüyor, yalnızca gizliyor, yalnızca süslüyordu kendini
Gnostik felsefe; klasik din veya şekilsel inançların gerçeğe ulaşmasında yetersiz kalacağı, hakikat bilgilerinin psişik/ruhsal liyakatla elde edilebileceği, ruhun ölümsüz olduğu ve insanda hapis olduğunu, bundan kurtarılması gerektiğini, hakiki yaşamın fizik değil, ruhsal olduğunu, fizik yaşamın evrensel dualitenin yansıması olan bir yaşam olduğunu, ruhen ya gelişmiş bir insanın tanrısal güçlerle sezgiyle irtibat kurarak insanlara evrensel bilgi verebileceğini savunmaktadır.
“Havada uçan kuşlar onun üstüne konar ve toprak, yaşayan her şeyi kusursuzca taşırdı. Toprak yatıştırır, kuvvetlendirir, arındırır ve iyileştirir-di. Bu yüzden yaşlı Kızılderililer kendilerini yaşamın kaynaklarından ayrılmayıp toprağa bağlılıklarını sürdürdüler. Toprağa oturmak veya uzanmak daha derin düşünmelerini, daha canlı hissetmelerini sağlardı. Böylece yaşamın en büyük gizemlerini daha iyi anlayabiliyor ve kendilerini yaşayan bütün güçlere yakın hissediyorlardı.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.