Biri dedi: "Bir veli bir adı bilmezse onu istiğrak halinden bil, bilgisizliğinden değil. " Şerh: Yani onlar Hak Teâlâ'da fenâya ermişlerdir ve O'nun dışındakilere dikkat etmemektedirler. Veliler her neye teveccüh ederlerse onu bilirler. Bilmemeleri, cehaletlerinden değil, belki mübarek düşüncelerini ona yöneltmemelerindendir.
(Canım) dedi: "Bunu açık ve çıplak söyle. Dinin aşikâr anlatılması, gizliden daha iyidir. Perdeyi kaldır ve açık söyle. Çünkü ben güzelle gömlekli uyumam." Dedim: "O açıkça çıplak olursa ne sen kalırsın, ne kucağım, ne de bel."
Reklam
Cihanın mihrabı yanağımızın cemalidir. Dünyanın sultanı biçare gönlümüzdedir. İfrat ve tefrit, küfür ve din, tahkik ve yakin, bizim zalim gözlerimizin köşesindedir.
Sen maden cevherinin talebindesin, canın vuslat kokusuyla canlısın. Kısacası, mutlak sözü benden dinle, her şeye O'nun talebiyle tâlipsin.
Büyüklerden bir zat şöyle der: "İlâhî! Dostlarına yaptığın ne büyük keremdir. Onları bulanlar, seni tanır; onları tanıyanlar, seni bulur. Onlara gönül bağlayanlar, isyankâr ve merdud olmazlar."
Aşkın âşığa meyli yoksa, âşık kanatsız bir kuş gibi kalır. Yazık ona!
Reklam
Hâce Alaeddin Attar kuddise sirruhů) şu fakire (Yakub-i Çerhi'ye) “Şeyhin küfrü, müridin imanıdır, sözünün anlamı nedir?" diye sordu. Şu fakir, şöyle cevap verdi: "Eğer şeyh hakiki, mürid de sadık ise küfre yer yoktur. Zira şeyh, HzMusa (aleyhisselam) ve Hızır'da (aleyhisselam) olduğu gibi sadece ilham-ilahi ile konuşur ve bu onlara hoş gelir."
Kahrına ve lutfuna gerçekten âşığım. Çok şaşılacak şey! Ben bu iki zıdda âşığım.
Eğer gönül talep ederse, sevgilinin yurdunu bulur, eğer can isterse karşılığını bulur.
Yakub-i Çerhî Şah-ı Nakşibend hazretlerinin yanından ayrılmak üzere izin istedi ve ondan kendisini unutmamasını talep etti. Bunun üzerine Şah-ı Nakşibend [kuddise sırruhû], "Azîzân'dan böyle bir istekte bulunmuşlar. Böyle bir talep karşısında kendileri de bir şeyin hatırda kalması için vasıtaya ihtiyaç olduğunu ve hatırlamayı sağlayacak bir şey bırakmalarını istemişlerdir. Sizin yanınızda bize verecek bir şey yok. Bu sebeple, sarığımı al götür. Bunu gördüğünde bizi hatırlarsın. Hatırlayınca da bizi bulursun. Bunun bereketi ailenin üzerine olsun. Ayrıca yolculuğunda Mevlânâ Tâceddin-i Deştgülekî'yi ziyaret et; zira o evliyaullahtandır" diye tembih etti. Bu hadisenin altında yatan sır ise Asr-ı saâdet'te sahabenin Hz. Peygamber'den [sallallahu aleyhi vesellem] bir parça veya eşyanın teberrüken bulundurulması hadisesinin bir örneği olmasıdır. Bunda maksat aradaki mekân farklılığından kaynaklanabilecek muhabbetin azalması ihtimalinin önüne geçmek, kalpte sevgiyi dâimî tutmaktır.
55 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.