Ahlaki gerçekçi olmak, elbette ki ahlakın mutlak olduğunu savunmak anlamına gelmez. Mesela yalanı ele alalım. Yalanın yanlışlığı ile ilgili nesnel gerçekler olduğuna inanabiliriz. Ama bu, yalan söylemenin her zaman yanlış olduğu anlamına gelmez.
Mesela eşimizi aldatmak amacıyla yalan söylemek yanlıştır; diğer taraftan arkadaşımı, onu öldürecek birine yalan söyleyerek kurtarmak yanlış değildir. Birini yanlış, diğerini doğru yapan şey nedir? Cevap: Eylemin sonuçları. Bir yalan eşimi aldatmaya vesile olurken, öbürü hayat kurtarmaya vesile oluyor. Bir eylem olumlu, mesela acıyı azaltan sonuçlara yol açıyorsa iyidir; diğer taraftan acıyı artıran sonuçlara yol açıyorsa kötüdür.
Eylemlerin sonuçlarının iyi/kötü olması nesneldir; bu yüzden kanaatimce ahlak nesneldir. Ama eylemlerin sonuçları durumdan duruma değiştiği için ahlaki ilkeler de mutlak değildir. Bu pozisyona Sonuççuluk ya da Utilitaryanizm denir. John Stuart Mill en önemli teorisyenlerinden biri olsa da, bu pozisyonu hem İslam düşüncesinde (mesela Maslahat), hem de Uzak Doğu düşüncesinde (mesela Çin’de Mohist felsefe) bulmak mümkündür.