Eskiden akçeden küçük metal paraya "pul" denirmiş. Ucuzluğun fakir için, pahalılığın ise zengin için bir şey ifade etmediğini anlatan bir hikâyeyle "pul" kelimesini pekiştirelim.
Bir köylünün oğlu; elinde bir yular, yuların ucunda da bir deve, çekiştire çekiştire babasının yanına varıp “Baba, çarşıda gördüm, bu deveyi bir pula satıyorlardı. Alıp geldim. Sahibine de ‘Az müsaade et, babama varıp paranı alıp geleyim.’ dedim." şeklinde konuşmuş. Köylünün o sıralarda hiç parası yokmuş. Üzülmüş ama ne yapsın. Köylü, “Götür oğlum, götür, para yok, pul yok.” demiş.
Aradan zaman geçmiş. Köylünün bir deveye ihtiyacı olmuş. Oğluna “Git de bir deve al pazardan.” demiş. Oğlan gitmiş, bakmış ki deve fiyatları bin pul olmuş. Koşup babasına durumu anlatmış. O sıralar işleri iyi gitmiş olan köylü “Olsun, getir oğlum getir!” demiş.