Sait Faik, yalnızca bir "öykü yazarı" değildir. O, "Mahalle Kahvesi"nde bir anlatıcıdır, her şeyden öte kendini muazzam dinlettirebilen bir anlatıcı. Aklına ne eserse yazar, çizer, anlatır. Kah bir anlık gördüğü ufacık bir nesne, kah bir anı, kah bir sokak onun hikayelerine konu olur. Görünüşte bir şey anlatmıyor gibi görünür, zira Sait Faik'te olaylar ve sonuçlar değil, anlatılan durum, nesneler, hayaller ve hisler önemlidir. Sanki içini döker bizlere, bizleri etrafına toplar ve anlattıkça anlatır. Dertlidir, kendini bildi bileli dertlidir ve bunu bir türlü içinden atamaz. Faik'in hayatının son demlerinde yanında bulunan Attila İlhan, onun son dönem hikayelerinde bizzat kendisini hikayelerin içine koyduğunu, aslında kendi iç dünyasının bir portresini çizdiğini söyler. Hikayelere bakılınca bu çok net görülür. Bu kitap yalnızca hikayeler içermez, Sait Faik'in bir nevi günlüğünü içerir. Sohbetine doyulamayan bir insan da değilmiş Sait Faik aslında, çevresindekiler onun pek konuşmadığını söyler. O hep yazmış, yazmış da yazmış. Okurla sohbet etmiş, konunun, olayın gidişatını önemsemeden, tatlı cümlelerle. Ben çok sevdim bu mahalle kahvesi anlatıcısını, umarım siz de seversiniz.