Eskiden bu öyküler, zamanın denizlerinde, benim zamanlarımın denizlerinde yüzen parçalardı. Bazıları -çoğunu artık anımsayamadığım- beklentilerle dolu, bitmiş ya da bitmemiş, gönderilmiş ya da gönderilmemiş mektuplardı; bazıları başka metin türlerinin saçak altları na, satır aralanna usulca kıvrılıvermiş yazılardı; bazıları da, neden kaleme alındıkları artık hiç bilinmeyen, öylece ortada kalıvermiş kırıntılardı.
Günün birinde baktım, yine içinde yüzdükleri o de niz, yani zaman, bütün bu dağınıklığa kendine özgü bir düzen vermeye koyulmuş. Saklananlar, saklandıkları yerlerden çıkıp daha önce varlığı hiç bilinmeyen bir haritaya yerleştirilmiş; ortada kalanlar ise yeni bütün/erin içersinde eriyip gitmiş.
Benim bütün yaptığım, onları bu yeni konumlarıyla kağıda dökmek oldu.
Özgürlüklerine dokunmadım...