Özgürlük tutkusu, gençlik, yazma dürtüsü ve 1980 Amerikası bir araya gelince işte böyle bir kitap ortaya çıkmış diyebilirim. Martin Eden'de yazmış olduğu biyografinin öncesinde gençlik dönemine ait hızlıca okunabilecek bir hikâye.
Spoiler olacak ama;
"Zaman zaman gazetelerde, dergilerde, biyografilerde ve sözlüklerde hayatımı anlatan yazılarla karşılaşıyorum; bu yazılardan, sosyoloji çalışmak için serseri olduğumu öğreniyorum. Bu, biyografi yazarlarının nezaketi ve
düşünceliliğidir, ama doğru değildir. Ben bir serseri oldum -ama, bu hayat benim içimde var olduğu için, kanımda beni rahat bırakmayan yolculuk yapma tutkusu olduğu için. Sosyoloji tamamen rastlantısaldı; daha sonra geldi, ıslanmanın, tıpkı suya dalmanın ardından gelmesi gibi. “Yola” düştüm çünkü
kendimi bundan alamıyordum, çünkü cebimde tren parası yoktu; çünkü hayatım boyunca “aynı vardiya”da çalışacak şekilde yaratılmamıştım; çünkü yollara düşmek, düşmemekten daha kolaydı" derken bu kitabın içeriğinden,
" ...yiyeceğimi sağlamak için dilenirken gerçeğe uygun hikâyeler anlatmam gerekiyordu. Çoğu zaman serserilik günlerimdeki bu girişimlerimin sonuç vermesinin, hikaye yazarı olarak başarılı olmama bağlı olduğunu düşünmüşümdür." diyerek bundan sonraki hayatının nasıl değiştiğinden bahsetmektedir.
Bence sürükleyici, zaman zaman dikkatli okumak gerekse de bir solukta okuyabileceğiniz, özgürlüğüne düşkün bir gencin yolculuklarını ve vagonlarla mücadelesini anlatan güzel bir kitaptı diyebilirim.